7.08.2008

O cihazları nereye takalım?

O cihazları nereye takalım?
Konya'nın Hadim ilçesine bağlı Balcılar beldesindeki "öğrenci yurdu"nda meydana gelen "patlama"yı ve bu patlamada "18 insanımızın şehit olduğu"nu biliyorsunuz...
En başından beri dedik ki; "Patlayan Kur'an veya kurs değil, bina"dır!.. Patlamaya sebep de, "İpragaz'ın büyük ihmali"dir!..
çünkü İpragaz firması, "takması şart" olan "sensör" ve "valf" cihazını takmamıştır!..
Dün, haber geldi... Sanayi Bakanlığı'nın görevlendirdiği iki uzman; gaz kaçağını haber verecek olan "alarm cihazı"nın ve "kaçak olduğunda gazı otamatik olarak kesecek cihaz"ın takılmadığını, "patlama"nın da bu yüzden olduğunu tesbit etti!..
Görevi "Din'e ve dindara saldırmak" olan ve bu iş dolayısıyla "maaş" alan "kiralık tetikçi"ye şimdi sormak istiyorum:
İpragaz'ın; sırf 300-500 YTL’ye tamah etmesi yüzünden, yurt binasına takmayı ihmâl ettiği "cihaz"ları nereye takalım?!?..
Hele söyle; o cihazları sana taksak, nasıl olur?..
Hani, "gaz sızdırmaya" başladığında "alarm" verir!..
"Patlayacağın" zaman da, gazın otomatik olarak kesilir!..
Hem sen rahat edersin, hem de Müslümanlar!..


Yazinin tümünü oku

Memelekete gidiyorum

Yarin memlekete gidiyorum.Uçak Bruxelles den saat 15.30 da kalkiyor.THY TK1936.Biletimi internet ten ayarladim.Insallah bir aksilik çikmaz.

Türkiyeye son kez 2004 de ailecek gitmistik.Aslinda bu sene de gitme niyetim pek yoktu.Çocuklar tatilde çalisacagiz dediler,benim sadece 2 hafta izinim var.

Geçen gün bir anda Türkiye geldi aklima.Manavgat ta bir kiz kardesim var.Onu son gördügümde belki 20 yaslardinda yeni evliydi.Simdi ise bir torunu olmus (Ben henüz dede olmadim).

Bu sene Türkiyeye gelmemin baslica sebebi de budur zaten.ölümlü dünyada kizkardesimi görmek.

6.08.2008

Kutsal Kur’an'a hakaret




Yasar Nuri öztürk iyice sasirtti.Daha Önce Hürriyet'in Islam ve liberal düsünce düsmanligini kilifina uyduracak sahte hocayi buldugunu yazmistim.Dogru tahmin etmisim.Yasar Nuri bugünkü yazisinda iyice sapitarak Kur'an a hakaret etme derecesine varmistir.Herkes(her müslüman) bilirki Kuran kursu arabca kursu yada tefsir tercume kursu degildir.Öyle üç bes aylik egitimle Kur'an in türkçesi ögrenilmez.Bu ilme ömrünü feda etmek gerekir.

Evet Kur'an kurslari çocuklarimiza bizim ögretemedigimiz bilgileri veriyor.Namaz kilmayi,okunacak sureleri dualari ögretiyor.Yasar Nuri nin de zaten karsi çiktigi budur.
Herif istiyorki herkes Kur'an ın türkçesini ögrensin.Arapcada neymis öyle.
Arabca Kur'an, Yasar Nuriye göre Emevicilik,gericilik oluyor.Halbuki,kendiside biliyorki arabca olmayan tercümeleri hiç bir Islam alimi Kur'an diye nitelememistir.Namaz'in Farzlarindan biride Kıraatır.Eger kıraat yoksa Namaz olmaz.Kıraat sadece Kur'ani aslindan okumakla olur.

Yasar Nuri bu yazisiyla müslüman olmadigini kanitlamistir.Hakki vardir,istedigi din veya tarikata girebilir ama kendisini Islam alimi diye tanitarak münafiklik etmesin.


Kur’an kursları ile aldatma

Kur’an kursları ile aldatma
Yazımızın başlığı, bugün 52. baskısını yapan 'Allah ile Aldatma' kitabımızın Üçüncü Bölüm'ündeki başlıklardan biridir.

Yazımızın başlığı, bugün 52. baskısını yapan 'Allah ile Aldatma' kitabımızın Üçüncü Bölüm'ündeki başlıklardan biridir.

Allah ile aldatma tezgâhının Kur'an kursları yoluyla neler yaptığını anlattığımız bu başlığın yayını üzerinden üç ay geçmeden Konya'da yaşanan bir 'kaçak Kur'an kursu' faciası ile sarsıldık. 17'si çocuk 18 kişi enkaz altında can verdi.


Şimdi gelin, Allah ile aldatmanın Türkiye'de oynadığı oyunlardan sadece birisi olan 'Kur'an Kursu Aldatmacası' üzerine yeniden konuşalım.


Bugün Türkiye'de Diyanet'in şemsiyesi altında faaliyet yürüten ve Türk halkından resmî, gayrı resmî büyük meblağlarda paralar toplayan Kur'an kursu sektörü, Allah ile aldatmanın bir hizmet kurumu gibi çalışmakta, buralara devam eden çocuklara Kur'an'ın muhtevası, ilkeleri, zulme karşı çıkan, ahlakı öneren ruhu öğretilmek yerine Arap harflerinin telaffuzu öğretilmektedir. Oysa ki Kur'an kursunun anlamı ve amacı bu değildir.

Allah ile aldatmanın Kur'an kursu sektörünün ulaştığı gücü tahmin edebilmek için, kaçak açılan ve çöken bir Kur'an kursunda 18 kişinin ölmesi üzerine yayınlanan bir araştırmanın şu sonucuna bakalım:

"Ülke genelinde sadece Diyanet İşleri'nin açtığı 7 bin 36 adet Kur'an kursu var. Bin sekiz yüz on yedi Kur'an kursu da izinsiz açılmış. Kur'an kurslarına 2007-2008 eğitim-öğretim yılında, 228 bin 39'u kadın, 21 bin 934'ü erkek olmak üzere toplam 249 bin 973 öğrenci katıldı.""2007 yılı yaz Kur'an kurslarına ise 1 milyon 436 bin 168 öğrenci katıldı. Kaçak Kur'an kurslarının, yurt kisvesi altında açıldığı bildirildi." (Hürriyet, 24 Ağustos 2007)

Kur'an'ı özgün metniyle okuyup anlayacak ve bunu bir bilimsel meslek olarak yürütecek insanların eğitileceği yer Kur'an kursu değil, İmam-Hatip okulu ve ilahiyat fakültesidir. Nitekim, bizler de oralardan başlayarak yetişip İslam din ilimlerinde yetki sahibi olduk. Kur'an kursunun hedefi, çocuklara veya halka, Kur'an'ın temel mesajlarını tanıtmak ve belletmektir. Bugün bu yapılmıyor. Bunun yerine Arapçılık ve Arapçacılık eğitimi yaptırılıyor. Bunun Kur'an'la, Kur'an mesajıyla ne ilgisi vardır?

Eğer o kurslar, adlarına yakışır bir hizmet verselerdi, eğer onlar Kur’an’dan bir şeyler öğretseydi, bu ülkenin anayasal din kurumu olan Diyanet, İslam fıkhının tüm verilerini inkâr edip dine yalan söyleterek ana dilde ibadete yıllarca karşı çıkar mıydı?

Ana dilde ibadete karşı çıkan bir zihniyetin ‘Kur’an kursu’ tabelası altında öğreteceği asla Kur’an olamaz. Onlar Kur’an’dan bir şey öğretmediler; Arap alfabesindeki harflerin nasıl telaffuz edileceğini ve bir de İslam’ın Arap-Emevî ideolojisine dönüştürülmüş şekline karşı çıkanları din dışı ilan etmeyi öğrettiler. Kur’an mesajı nerede, bu öğrettikleri nerede?!

Gerçek şu ki, Allah ile aldatma operasyonunun ‘dili kutsallaştırma oyunu’ her devirde amacına varmış ve kitleler yüzyıllardır Arap harfleri telaffuzuna harcama yapmayı Kur’an’ı öğrenmek ve okumak sanmıştır. Bu aldatılan kitleler, Allah ile aldatma sektörüne ödeme yaptıkça Kur’an’dan nasipleri değil, Kur’ansızlık illetleri büyümüştür.

Arap harflerini telaffuz ettirme sektörü, Allah ile aldatmaya dayalı saltanatın en güçlü sektörlerinden biridir. Bu sektörün kitlelere bir manifesto gibi dayattığı Kur’an ve akıldışılık şu şekilde ifadeye konabilir:

Arap harflerinin telaffuzunu şöyle-böyle öğren, o öğrendiğini kullanarak Kur’an ayetlerini telaffuz etmeye gayret et, sen sevap al, ölülerin cennete gitsin. Kur’an’ın ne dediği, ne istediği seni ilgilendiriyorsa o zaman bize gel, bizi dinle. Biz sana ne diyorsak Kur’an odur, din odur. Her gün tıraş olan teneke yüzlü reformistleri dinleme, bizi dinle!”

Kur’ansızlık ve bilgisizlik dehlizlerinde çırpınan kitle bu engizisyon kalıntılarına şunu söyleyecek güce henüz ulaşamamıştır:

Reformist dediğiniz insanların yüzü, her gün tıraş olmaktan tenekeye dönmüş ama sizin yüzünüz de haram yemekten, iftira ve gıybet etmekten, şehvet, haset, riyakârlık ve kincilikten siyahlaşıp cehennem duvarına dönmüş. Alnınızda tanrısal ışık kalmamış!”

Halk, işte bunu söylediği gün, engizisyon oyunu etkisiz kalacak ve ülke ufkunda aydınlanmanın mutluluk renkleri belirecektir! Ama o gün henüz gelmiş değil! Ne yazık ki, bu gidişle geleceğe de benzemiyor.

Neden mi? Bu sorunun cevabını yarınki yazımızda irdeleyelim.


5.08.2008

Konya’daki patlama... Dinle beni, bre laikçi hödük!

Hasan Karakaya - Vakit
hasankarakaya@vakit.com.tr
2008-08-05

Konya’daki patlama... Dinle beni, bre laikçi hödük!

Biliyorum ki; sen yine "şeytanın gör dediğini" görecek ve beni "geri kafalılık"la, "yobazlık"la, "bağnazlık"la, "irticacılık"la ve "örümcek beyinli" olmakla suçlayıp, susturmaya çalışacaksın!.. Biliyorum ki; "kuş beyinli" olduğun için, "geçmişte olanları" yine hatırlamayacak ve "aldığın maaşı haketmek" için "Saldır Co" görevini ifade edecek ve yine bana saldırmaya devam edeceksin!..
Saldır, saldırabildiğin kadar!.. "Diş"lerini göster, "ağzından salyalar akıt" ve "kulaklarını dikleştir", hiç umurumda değil!.. Havla, havlayabildiğin kadar!.. Ama yorulup da, havlamayı kestiğin anda, "dikleşmiş kulak"larını bana çevir ve söyleyeceklerimi dinle!..
Malûm, "17 günahsız küçük kız" ve bir "eğitmen"in can verdiği "Konya'daki patlama"yı konuşuyoruz... Sen diyorsun ki; "Patlamanın sebebi, çarpık dindarlık anlayışı"dır!..
Diyorsun ki;
"Neden tedbir alınmadı?.. Neden denetimsiz kurs açıldı?.. Neden izinsiz işler yaptılar?.. Koruma altında tutulan küçük kızların can güvenlikleri niye sağlanmadı?"
İLK SORU: NİYE İZİN VERİLMİYOR?
Bu soruları, elbette soralım... Ama, şunu bilelim: O yurt, "izinli"dir!.. Velev ki, izinli olmasın!.. O zaman, sorulması gereken ilk soru, şu değil midir;
"Bu ülkede Kur'an eğitimi niye yasak?.. Bale, spor ve yabancı dil gibi her türlü eğitim/öğretim serbest iken, Kur'an eğitimi almak niye yasak?..
çocuklarının Kur'an eğitimi almasını isteyen anne-babalar, niye kaçak-göçek işler yapmak zorunda kalıyor?.."
Heyy "laikçi" vatandaş;
Sorulması gereken asıl soru bu değil mi?..
Ama sen ne yapıyorsun?..
"Ortada kuyu var, yandan geç" misali, olayın "bam teli"ne dokunmayıp, etrafında geziniyorsun!..
Erkekçe sorup, desene;
"Nüfusunun yüzde 99'u Müslüman denilen bu ülkede; Hıristiyan ve Musevi çocuklar; hiçbir engellemeye ve hiçbir sınırlamaya tabi olmadan dinlerini öğrenebiliyorlarken; bu hak, Müslüman çocuklarından niye esirgeniyor?"
önce bunu sor!.. Bunu sor ki; "izinsiz kurs" veya "kaçak yurt" meselesini daha sonra konuşalım!..
AZINLIKLARA VAR, MüSLüMAN’A YOK!
Ama sen bunu sormazsan, ben sana sorarım: İbrahim Tatlıses'in, "Şanlıurfa'da Oxford vardı da biz mi okumadık?" demesi gibi; Türkiye'de "Kur'an kursu serbest"tir de, Müslümanlar mı "kaçağa" yöneliyor?!?..
Heyy "laikçi" vatandaş;
Sen de gayet iyi biliyorsun ki; bu ülkedeki bütün "kanun" ve "yönetmelik" gibi düzenlemeler "azınlıkların haklarını korumaya" yöneliktir!..
"Nüfusunun yüzde 99'u Müslüman" denilen bu ülkede yaşayan insanların "azınlıklar kadar hakları yok"tur!..
Evet, yoktur!..
"Halkı Müslüman" bu ülkede; Museviler için "Cumartesi" günleri, Hıristiyanlar için "Pazar" günleri "tatil"dir ve onlar "havra"larına, "kilise"lerine rahatlıkla gidip "ibadet"lerini yaparlar da, "işçi" veya "memur" olan bir Müslüman, elini-kolunu sallaya sallaya "Cuma Namazı"na gidemez?..
Niye gidemez?..
çünkü, "Cuma günü tatil değil"dir!..
Evet evet;
Musevi için Cumartesi, Hıristiyan için Pazar günleri tatildir ama, Müslümana Cuma günleri tatil olmadığı için; "işçi" veya "memur" olan bir Müslüman, "şef, amir, müdür veya patron"un önünde iki büklüm eğilip, "Cuma Namazı için izin istemek" mecburiyetindedir!..
Verirlerse, ne âlâ!..
Vermezlerse, "Cuma Namazı"na gidemezler!..
Hele söyle bana "laikçi" vatandaş;
"Halkı Müslüman bir ülke"de, bir Müslüman'ın "namaz izni" istemek gibi "şapşalca bir uygulama"ya boyun eğmek zorunda kalması, abesle iştigal değil midir?
27 MAYIS, öYLE BİR İHTİLâL Kİ!
Gel, otur dizimin dibine... Otur da, sana biraz "tarih" biraz da "insanlık dersi" vereyim!..
Hani, geçenlerde aktarmıştım ya... Hani, "1961 Anayasa'sının nasıl ve hangi şartlarda kabul edildiği"ni Kurmay Albay Talat Aydemir şöyle anlatıyordu ya;
"Giresun'da Garnizon kumandanıyken, jandarmaya, vatandaşların göğüslerinde sigara söndürterek zorla kabul ettirdiğim Anayasa'yı ihlal ettiğim iddiasıyla yargılanıyorum!"
"Vatandaşların göğüslerinde sigara söndürülerek, zorla kabul ettirilen" 1961 Anayasası için, Danıştay Başsavcısı Tansel çölaşan, hâlâ; "Halkın coşkuyla karşıladığı bir devrim!!!" ifadesini kullanıyordu ya...
Hepsi bir yana da;
"Kanlı 27 Mayıs ihtilâli"ni yapıp, "bu milletin seçtiği Başbakan ve iki bakanını idam edenler" daha başka ne yaptılar biliyor musun?..
Tek cümleyle ifade ediyorum;
"Musevi çocuklarının, hem de sinagoglarda dinî eğitim almalarını serbest bıraktılar!"
Evet, evet;
"Müslümanların çocukları"nın Kur'an eğitimi almasına "yaş sınırlaması" getiren zihniyet, "Musevi çocukları"nın önünü açtı!..
29 HAZİRAN 1960 TARİHLİ BELGE
Nasıl mı?.. Al sana belge:
Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu; bundan 48 yıl önce, yani 21 Haziran 1960 tarihinde "17 sayılı" bir karar almış...
"Musevi çocukların dinî eğitimine izin" verilen bu karar, 29 Haziran 1960 tarihli Resmî Gazete'de yayınlanmış!..
Dönemin Millî Eğitim Bakanı tarafından da "uygun" bulunup onaylanan "karar" aynen şöyle:
"İlkokullara devam eden Musevi çocuklarına; okul programları ve kanunen okula devam mecburiyeti işi aksattırılmamak şartıyla, sinagoglarda değişik müfredata göre din dersleri verilmesi hususu Vekâlet Yüksek Makamı'nın tasvibine arz olundu."
Haa, unutmadan hatırlatayım:
Dönemin Millî Eğitim Bakanı tarafından, altına "uygundur" imzası atılan yukarıdaki karar, "Hahambaşılığın 2 Şubat 1960 tarihli ve 34-M-28 sayılı talebi üzerine" alınmış, iyi mi?.. Ve bu karar, halen "yürürlükte"dir!..
Anladın mı aslanım?..
Gördün mü "zihniyeti?"
"Vay beee!" diyecek misin şimdi;
"Vay beee!.. 27 Mayıs darbesi, Musevîlerin Tevrat'ını serbest bırakmış, 28 Şubat darbesi de Müslümanların Kur'an öğrenmesini yasaklamış!!!"
Heyy laikçi hödük;
Şimdi anladın mı, "Konya'daki patlama"nın altında yatan sebepleri?.. Bu ülkenin "yüzde 99'luk dilimi" içinde yer alan "Müslüman"ların niye "izinsiz" iş yapmak zorunda kaldıklarını, şimdi kavradın mı?..
"Kur'an öğrenmek bir ihtiyaç" ise ve bu ihtiyacın önü "laikçi zorbalar" tarafından kesilmiş ise, ne yapacak bu insanlar?..
"Teslim" mi olacaklar,
Yoksa "ölümüne" direnecekler mi?..
Hele de;
Kendisinin "çoğunluk" olduğu bir ülkede, "azınlıklar kadar bile hakkı yok"sa ve "parya" muamelesi görüyorsa!!!
NİYE İPRAGAZ’A YüKLENMİYORSUN?
Bak aslanım!.. Sen, "Sadist bir laikçi" olabilirsin!.. "Postal yalayıcısı" olmaktan zevk alıyor da olabilirsin... "Salman Rüşdi"liğe, "Turan Dursun"luğa veya "M. İlmiye çığ"lığa da soyunabilirsin!..
Ama, "başkalığa" soyunmadan önce, "aklını kuşansan" iyi olur gibime geliyor!..
çünkü, omzunun üzerinde "fıçı" büyüklüğünde bir "kafa" var ama, içinde "akıl" ve "mantık" yok!
Eğer birazcık aklın ve mantığın olsaydı; herhangi bir binanın "çökme"sinden dolayı; "binanın kaçak olup olmadığını" değil, ilk önce "çökme sebebi"ni sorgular ve İpragaz'ı karşına alıp, şu soruları sorardın:
- Söz konusu patlama öncesinde, ortamda büyük oranda gaz kokusu alınmasına rağmen gaz neden kesilmemiştir?
- Yurt binasına tank kurulumu yapılırken, ‘gaz kaçağı algılama alarm cihazı’ takıldı mı?
- Takıldıysa, olay esnasında neden ‘gaz algılayıcı sensörler’ devreye girmedi?.. Yoksa bu cihaz takılmadı mı?..
- Valf, gazı neden kesmedi?
- Tankın yıllık periyodik kontrolleri ve bakımı yapıldı mı?
Evet kendin "hödük", aklın "güdük" olmasaydı bu soruları sorar ve İpragaz firmasının, "sırf 300-500 YTL daha kâr elde edebilme hırsı"yla bir "facia"ya yol açtığını görürdün!..
Ama sen hem kör, hem de önyargılısın!..
ASKERİ LOJMANLAR DA MI KAçAKTI?
Eğer "önyargılı" olmasaydın, "gaz sıkışması"ndan kaynaklanan "tek patlama"nın Konya'da meydana gelmediğini, benzeri bir olayın 11 Aralık 2006 tarihinde "Diyarbakır'daki askerî lojmanlar"da da meydana geldiğini hatırlardın!..
Bre gafil laikçi... Gir arşive de, 12 Aralık 2006 tarihli Hürriyet'te yer alan "Bomba değil, kazan" başlıklı haberi oku!..
Bak, ne yazıyor o haberde;
"Diyarbakır'ın Ofis semtindeki 7. Kolordu'ya ait lojmanlardaki Şahinkaya Apartmanı'nda kalorifer kazanının patlaması sonucu, 4'ü çocuk 7 kişi hayatını kaybetti.
Enkazdan 8 kişi yaralı çıkarıldı, 1 kişiyi arama çalışmaları sürüyor. Subaylar ve öğrencilerin patlamadan yarım saat önce servislerle binadan ayrılması, facianın büyümesini önledi.
Şiddetli patlamada 5 katlı, 10 daireli binanın bir bloktan oluşan 5 dairesi yerle bir oldu. Binanın ön yüzündeki mutfak bölümleri çöken duvarlar nedeniyle tümüyle açıkta kaldı.
Mutfaklardaki tencereler, su bidonları, tabaklar olduğu gibi göründü.
Enkazda yapılan ilk incelemelerde kalorifer kazanının su sirkülasyonunu sağlayan devridaim vanasının kapalı olduğu belirlendi. Kazandan kalorifer peteklerine giden suyun sirkülasyonunu sağlayan vananın açılmaması nedeniyle, aşırı derecede ısınan suyun, buhar basıncı ile kazanı patlattığı anlaşıldı. Kazanın daha önce de birkaç defa arıza yaptığı ve onarıma alındığı, son onarımın da önceki akşam yapıldığı belirtildi."
Demek ki, neymiş?..
Bu tür "ihmal"ler veya ihmalden kaynaklanan "kaza"lar sadece "kaçak(!) öğrenci yurtları"nda değil, "askerî lojman"larda da olabiliyormuş!..
Ama senin gözlerin "kör" ve beynin "önyargılı" olduğundan sadece Konya'yı görüyorsun!..
"Müslüman"lara karşı ağzına geleni söyledin, beyninin içindeki bütün kin ve öfkeyi kustun ama "askerî lojmanlardaki kaza" için ağzını bile açmamış, o zaman "dut yemiş bülbül"e dönmüştün!..
Eee, ne de olsa, sen "postal yalama"yı seversin!..
GüVENLİK, İPRAGAZ’IN İŞİ DEĞİL Mİ?
Hele şimdi söyle bana;
Askerî lojmanda, "bomba gibi patlayan kazan"ın bulunduğu binada da mı "can güvenliği" sağlanmamıştı?.. O binada da mı, "barınma koşulları" yerine getirilmemişti?.. Orada da mı "doğru dürüst hiçbir önlem" alınmamıştı?!?..
Elbette hayır!..
"İnsan eli" değen her yerde bu tür "kaza"lar olabilir!.. Ama bu kazalardan yola çıkıp, "laiklik histerisi"ne kapılan "hödük"leri görünce, kendimi tutamıyorum işte!..
"Kendisi hödük, aklı güdük" bu laikçi vatandaş diyor ki;
"Senin sorumsuzluğuna, vurdumduymazlığına, ahlaksızlığına, çarpık kader anlayışına da şiddetle karşı çıkacağım elbet."
Ulan laikçi düdük;
"Sorumsuz" kimdir?.. "Vurdumduymaz" olan kimdir?.. "300-500 YTL'ye tamah eden" kimdir?..
O yurdun yöneticileri "teknik detay"ları ne bilir?.. "Valf" takılmış mı, "gaz alarmı" var mı, nereden bilsinler?..
Onu yapması gereken, "gaz tankı"nı oraya monte eden "İpragaz firması" değil mi?.. Onlar "300-500 YTL'ye tamah" edip de o cihazları takmadılar ve "patlama"ya zemin hazırladılarsa, "yurt yöneticileri" ne yapsın?!?..
Hani, neredeyse, "iyi ki patlama olmuş" diyesi geliyor insanın!..
Eğer "patlama" olmasaydı var ya; "tanktan sızan gaz" bütün odalara yayılacak ve Allah bilir ya, "yurttaki herkesin gazdan zehirlenip ölmesine" yol açacaktı!.. O zaman "şehit" sayısı 18 değil, belki de 40-50 olacaktı!..
Daha beterinden Allah korudu!..
Ama; "din"le, "İslâm"la bütün bağlarını koparan ve bütün mesaisini "Müslümanlarla mücadele"ye ayıran "laikçi düdük"ler bunları düşünmez!..
çünkü düşünecek "beyin"leri, mantık yürütecek "akıl"ları yoktur!..
Onun içindir ya;
"İslâm akıl dinidir!"
Aklı olmayana sorgu-sual yoktur!
Tamam mı, "laikçi hödük"
önce bunları konuşmaya ne dersin?!?..
=====================
Sağım-solum, önüm-arkam yasak!
Ne yapsın bu "Müslüman"lar?.. "Kur'an Kursu" veya "öğrenci yurdu" açmak istediklerinde "olmaz" diyorlar; "12 yaşından küçük çocukların Kur'an Kursu’na gitmesi yasak!"
çocuklarının "Kur'an öğrenme ihtiyacı"nı herhangi bir şekilde yerine getirdiklerinde de, "yaygara"yı basıp, "höykürme"ye başlıyorlar: “Yasağı dinlemediler!"
Dünkü Vakit'te yer alan haberi okumuşsunuzdur, şöyleydi:
"Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nün başarılı öğrenciler için her yıl düzenlediği ‘Gençlik Kampı’nda bu yıl büyük bir skandala imza atıldı. Gümüşhane çocuk Esirgeme Kurumu'ndan 16 yaşındaki Havva Y. ile Sultan ç. adlı kız çocukları, başörtülü oldukları gerekçesiyle İzmir çeşme'de gerçekleştirilen kampa alınmadı."
Bu çocukların aileleri ne yapsın şimdi?..
çoluk-çocuklarını alıp, bir deniz kenarında "kamp" kursalar, "yaygara" hazır: "Sahilleri şeriatçılar işgal etti!"
Be adamlar, ne yapsın bu insanlar?
"Sağım-solum, önüm-arkam yasak!" ise, ne yapsınlar?..
çare yok; ya "yasak"ları kaldırın, ya da "zırlama"yı kesin!..

Konya’daki patlama... Dinle beni, bre laikçi hödük!

Hasan Karakaya - Vakit
hasankarakaya@vakit.com.tr
2008-08-05

Konya’daki patlama... Dinle beni, bre laikçi hödük!

Biliyorum ki; sen yine "şeytanın gör dediğini" görecek ve beni "geri kafalılık"la, "yobazlık"la, "bağnazlık"la, "irticacılık"la ve "örümcek beyinli" olmakla suçlayıp, susturmaya çalışacaksın!.. Biliyorum ki; "kuş beyinli" olduğun için, "geçmişte olanları" yine hatırlamayacak ve "aldığın maaşı haketmek" için "Saldır Co" görevini ifade edecek ve yine bana saldırmaya devam edeceksin!..
Saldır, saldırabildiğin kadar!.. "Diş"lerini göster, "ağzından salyalar akıt" ve "kulaklarını dikleştir", hiç umurumda değil!.. Havla, havlayabildiğin kadar!.. Ama yorulup da, havlamayı kestiğin anda, "dikleşmiş kulak"larını bana çevir ve söyleyeceklerimi dinle!..
Malûm, "17 günahsız küçük kız" ve bir "eğitmen"in can verdiği "Konya'daki patlama"yı konuşuyoruz... Sen diyorsun ki; "Patlamanın sebebi, çarpık dindarlık anlayışı"dır!..
Diyorsun ki;
"Neden tedbir alınmadı?.. Neden denetimsiz kurs açıldı?.. Neden izinsiz işler yaptılar?.. Koruma altında tutulan küçük kızların can güvenlikleri niye sağlanmadı?"
İLK SORU: NİYE İZİN VERİLMİYOR?
Bu soruları, elbette soralım... Ama, şunu bilelim: O yurt, "izinli"dir!.. Velev ki, izinli olmasın!.. O zaman, sorulması gereken ilk soru, şu değil midir;
"Bu ülkede Kur'an eğitimi niye yasak?.. Bale, spor ve yabancı dil gibi her türlü eğitim/öğretim serbest iken, Kur'an eğitimi almak niye yasak?..
çocuklarının Kur'an eğitimi almasını isteyen anne-babalar, niye kaçak-göçek işler yapmak zorunda kalıyor?.."
Heyy "laikçi" vatandaş;
Sorulması gereken asıl soru bu değil mi?..
Ama sen ne yapıyorsun?..
"Ortada kuyu var, yandan geç" misali, olayın "bam teli"ne dokunmayıp, etrafında geziniyorsun!..
Erkekçe sorup, desene;
"Nüfusunun yüzde 99'u Müslüman denilen bu ülkede; Hıristiyan ve Musevi çocuklar; hiçbir engellemeye ve hiçbir sınırlamaya tabi olmadan dinlerini öğrenebiliyorlarken; bu hak, Müslüman çocuklarından niye esirgeniyor?"
önce bunu sor!.. Bunu sor ki; "izinsiz kurs" veya "kaçak yurt" meselesini daha sonra konuşalım!..
AZINLIKLARA VAR, MüSLüMAN’A YOK!
Ama sen bunu sormazsan, ben sana sorarım: İbrahim Tatlıses'in, "Şanlıurfa'da Oxford vardı da biz mi okumadık?" demesi gibi; Türkiye'de "Kur'an kursu serbest"tir de, Müslümanlar mı "kaçağa" yöneliyor?!?..
Heyy "laikçi" vatandaş;
Sen de gayet iyi biliyorsun ki; bu ülkedeki bütün "kanun" ve "yönetmelik" gibi düzenlemeler "azınlıkların haklarını korumaya" yöneliktir!..
"Nüfusunun yüzde 99'u Müslüman" denilen bu ülkede yaşayan insanların "azınlıklar kadar hakları yok"tur!..
Evet, yoktur!..
"Halkı Müslüman" bu ülkede; Museviler için "Cumartesi" günleri, Hıristiyanlar için "Pazar" günleri "tatil"dir ve onlar "havra"larına, "kilise"lerine rahatlıkla gidip "ibadet"lerini yaparlar da, "işçi" veya "memur" olan bir Müslüman, elini-kolunu sallaya sallaya "Cuma Namazı"na gidemez?..
Niye gidemez?..
çünkü, "Cuma günü tatil değil"dir!..
Evet evet;
Musevi için Cumartesi, Hıristiyan için Pazar günleri tatildir ama, Müslümana Cuma günleri tatil olmadığı için; "işçi" veya "memur" olan bir Müslüman, "şef, amir, müdür veya patron"un önünde iki büklüm eğilip, "Cuma Namazı için izin istemek" mecburiyetindedir!..
Verirlerse, ne âlâ!..
Vermezlerse, "Cuma Namazı"na gidemezler!..
Hele söyle bana "laikçi" vatandaş;
"Halkı Müslüman bir ülke"de, bir Müslüman'ın "namaz izni" istemek gibi "şapşalca bir uygulama"ya boyun eğmek zorunda kalması, abesle iştigal değil midir?
27 MAYIS, öYLE BİR İHTİLâL Kİ!
Gel, otur dizimin dibine... Otur da, sana biraz "tarih" biraz da "insanlık dersi" vereyim!..
Hani, geçenlerde aktarmıştım ya... Hani, "1961 Anayasa'sının nasıl ve hangi şartlarda kabul edildiği"ni Kurmay Albay Talat Aydemir şöyle anlatıyordu ya;
"Giresun'da Garnizon kumandanıyken, jandarmaya, vatandaşların göğüslerinde sigara söndürterek zorla kabul ettirdiğim Anayasa'yı ihlal ettiğim iddiasıyla yargılanıyorum!"
"Vatandaşların göğüslerinde sigara söndürülerek, zorla kabul ettirilen" 1961 Anayasası için, Danıştay Başsavcısı Tansel çölaşan, hâlâ; "Halkın coşkuyla karşıladığı bir devrim!!!" ifadesini kullanıyordu ya...
Hepsi bir yana da;
"Kanlı 27 Mayıs ihtilâli"ni yapıp, "bu milletin seçtiği Başbakan ve iki bakanını idam edenler" daha başka ne yaptılar biliyor musun?..
Tek cümleyle ifade ediyorum;
"Musevi çocuklarının, hem de sinagoglarda dinî eğitim almalarını serbest bıraktılar!"
Evet, evet;
"Müslümanların çocukları"nın Kur'an eğitimi almasına "yaş sınırlaması" getiren zihniyet, "Musevi çocukları"nın önünü açtı!..
29 HAZİRAN 1960 TARİHLİ BELGE
Nasıl mı?.. Al sana belge:
Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu; bundan 48 yıl önce, yani 21 Haziran 1960 tarihinde "17 sayılı" bir karar almış...
"Musevi çocukların dinî eğitimine izin" verilen bu karar, 29 Haziran 1960 tarihli Resmî Gazete'de yayınlanmış!..
Dönemin Millî Eğitim Bakanı tarafından da "uygun" bulunup onaylanan "karar" aynen şöyle:
"İlkokullara devam eden Musevi çocuklarına; okul programları ve kanunen okula devam mecburiyeti işi aksattırılmamak şartıyla, sinagoglarda değişik müfredata göre din dersleri verilmesi hususu Vekâlet Yüksek Makamı'nın tasvibine arz olundu."
Haa, unutmadan hatırlatayım:
Dönemin Millî Eğitim Bakanı tarafından, altına "uygundur" imzası atılan yukarıdaki karar, "Hahambaşılığın 2 Şubat 1960 tarihli ve 34-M-28 sayılı talebi üzerine" alınmış, iyi mi?.. Ve bu karar, halen "yürürlükte"dir!..
Anladın mı aslanım?..
Gördün mü "zihniyeti?"
"Vay beee!" diyecek misin şimdi;
"Vay beee!.. 27 Mayıs darbesi, Musevîlerin Tevrat'ını serbest bırakmış, 28 Şubat darbesi de Müslümanların Kur'an öğrenmesini yasaklamış!!!"
Heyy laikçi hödük;
Şimdi anladın mı, "Konya'daki patlama"nın altında yatan sebepleri?.. Bu ülkenin "yüzde 99'luk dilimi" içinde yer alan "Müslüman"ların niye "izinsiz" iş yapmak zorunda kaldıklarını, şimdi kavradın mı?..
"Kur'an öğrenmek bir ihtiyaç" ise ve bu ihtiyacın önü "laikçi zorbalar" tarafından kesilmiş ise, ne yapacak bu insanlar?..
"Teslim" mi olacaklar,
Yoksa "ölümüne" direnecekler mi?..
Hele de;
Kendisinin "çoğunluk" olduğu bir ülkede, "azınlıklar kadar bile hakkı yok"sa ve "parya" muamelesi görüyorsa!!!
NİYE İPRAGAZ’A YüKLENMİYORSUN?
Bak aslanım!.. Sen, "Sadist bir laikçi" olabilirsin!.. "Postal yalayıcısı" olmaktan zevk alıyor da olabilirsin... "Salman Rüşdi"liğe, "Turan Dursun"luğa veya "M. İlmiye çığ"lığa da soyunabilirsin!..
Ama, "başkalığa" soyunmadan önce, "aklını kuşansan" iyi olur gibime geliyor!..
çünkü, omzunun üzerinde "fıçı" büyüklüğünde bir "kafa" var ama, içinde "akıl" ve "mantık" yok!
Eğer birazcık aklın ve mantığın olsaydı; herhangi bir binanın "çökme"sinden dolayı; "binanın kaçak olup olmadığını" değil, ilk önce "çökme sebebi"ni sorgular ve İpragaz'ı karşına alıp, şu soruları sorardın:
- Söz konusu patlama öncesinde, ortamda büyük oranda gaz kokusu alınmasına rağmen gaz neden kesilmemiştir?
- Yurt binasına tank kurulumu yapılırken, ‘gaz kaçağı algılama alarm cihazı’ takıldı mı?
- Takıldıysa, olay esnasında neden ‘gaz algılayıcı sensörler’ devreye girmedi?.. Yoksa bu cihaz takılmadı mı?..
- Valf, gazı neden kesmedi?
- Tankın yıllık periyodik kontrolleri ve bakımı yapıldı mı?
Evet kendin "hödük", aklın "güdük" olmasaydı bu soruları sorar ve İpragaz firmasının, "sırf 300-500 YTL daha kâr elde edebilme hırsı"yla bir "facia"ya yol açtığını görürdün!..
Ama sen hem kör, hem de önyargılısın!..
ASKERİ LOJMANLAR DA MI KAçAKTI?
Eğer "önyargılı" olmasaydın, "gaz sıkışması"ndan kaynaklanan "tek patlama"nın Konya'da meydana gelmediğini, benzeri bir olayın 11 Aralık 2006 tarihinde "Diyarbakır'daki askerî lojmanlar"da da meydana geldiğini hatırlardın!..
Bre gafil laikçi... Gir arşive de, 12 Aralık 2006 tarihli Hürriyet'te yer alan "Bomba değil, kazan" başlıklı haberi oku!..
Bak, ne yazıyor o haberde;
"Diyarbakır'ın Ofis semtindeki 7. Kolordu'ya ait lojmanlardaki Şahinkaya Apartmanı'nda kalorifer kazanının patlaması sonucu, 4'ü çocuk 7 kişi hayatını kaybetti.
Enkazdan 8 kişi yaralı çıkarıldı, 1 kişiyi arama çalışmaları sürüyor. Subaylar ve öğrencilerin patlamadan yarım saat önce servislerle binadan ayrılması, facianın büyümesini önledi.
Şiddetli patlamada 5 katlı, 10 daireli binanın bir bloktan oluşan 5 dairesi yerle bir oldu. Binanın ön yüzündeki mutfak bölümleri çöken duvarlar nedeniyle tümüyle açıkta kaldı.
Mutfaklardaki tencereler, su bidonları, tabaklar olduğu gibi göründü.
Enkazda yapılan ilk incelemelerde kalorifer kazanının su sirkülasyonunu sağlayan devridaim vanasının kapalı olduğu belirlendi. Kazandan kalorifer peteklerine giden suyun sirkülasyonunu sağlayan vananın açılmaması nedeniyle, aşırı derecede ısınan suyun, buhar basıncı ile kazanı patlattığı anlaşıldı. Kazanın daha önce de birkaç defa arıza yaptığı ve onarıma alındığı, son onarımın da önceki akşam yapıldığı belirtildi."
Demek ki, neymiş?..
Bu tür "ihmal"ler veya ihmalden kaynaklanan "kaza"lar sadece "kaçak(!) öğrenci yurtları"nda değil, "askerî lojman"larda da olabiliyormuş!..
Ama senin gözlerin "kör" ve beynin "önyargılı" olduğundan sadece Konya'yı görüyorsun!..
"Müslüman"lara karşı ağzına geleni söyledin, beyninin içindeki bütün kin ve öfkeyi kustun ama "askerî lojmanlardaki kaza" için ağzını bile açmamış, o zaman "dut yemiş bülbül"e dönmüştün!..
Eee, ne de olsa, sen "postal yalama"yı seversin!..
GüVENLİK, İPRAGAZ’IN İŞİ DEĞİL Mİ?
Hele şimdi söyle bana;
Askerî lojmanda, "bomba gibi patlayan kazan"ın bulunduğu binada da mı "can güvenliği" sağlanmamıştı?.. O binada da mı, "barınma koşulları" yerine getirilmemişti?.. Orada da mı "doğru dürüst hiçbir önlem" alınmamıştı?!?..
Elbette hayır!..
"İnsan eli" değen her yerde bu tür "kaza"lar olabilir!.. Ama bu kazalardan yola çıkıp, "laiklik histerisi"ne kapılan "hödük"leri görünce, kendimi tutamıyorum işte!..
"Kendisi hödük, aklı güdük" bu laikçi vatandaş diyor ki;
"Senin sorumsuzluğuna, vurdumduymazlığına, ahlaksızlığına, çarpık kader anlayışına da şiddetle karşı çıkacağım elbet."
Ulan laikçi düdük;
"Sorumsuz" kimdir?.. "Vurdumduymaz" olan kimdir?.. "300-500 YTL'ye tamah eden" kimdir?..
O yurdun yöneticileri "teknik detay"ları ne bilir?.. "Valf" takılmış mı, "gaz alarmı" var mı, nereden bilsinler?..
Onu yapması gereken, "gaz tankı"nı oraya monte eden "İpragaz firması" değil mi?.. Onlar "300-500 YTL'ye tamah" edip de o cihazları takmadılar ve "patlama"ya zemin hazırladılarsa, "yurt yöneticileri" ne yapsın?!?..
Hani, neredeyse, "iyi ki patlama olmuş" diyesi geliyor insanın!..
Eğer "patlama" olmasaydı var ya; "tanktan sızan gaz" bütün odalara yayılacak ve Allah bilir ya, "yurttaki herkesin gazdan zehirlenip ölmesine" yol açacaktı!.. O zaman "şehit" sayısı 18 değil, belki de 40-50 olacaktı!..
Daha beterinden Allah korudu!..
Ama; "din"le, "İslâm"la bütün bağlarını koparan ve bütün mesaisini "Müslümanlarla mücadele"ye ayıran "laikçi düdük"ler bunları düşünmez!..
çünkü düşünecek "beyin"leri, mantık yürütecek "akıl"ları yoktur!..
Onun içindir ya;
"İslâm akıl dinidir!"
Aklı olmayana sorgu-sual yoktur!
Tamam mı, "laikçi hödük"
önce bunları konuşmaya ne dersin?!?..
=====================
Sağım-solum, önüm-arkam yasak!
Ne yapsın bu "Müslüman"lar?.. "Kur'an Kursu" veya "öğrenci yurdu" açmak istediklerinde "olmaz" diyorlar; "12 yaşından küçük çocukların Kur'an Kursu’na gitmesi yasak!"
çocuklarının "Kur'an öğrenme ihtiyacı"nı herhangi bir şekilde yerine getirdiklerinde de, "yaygara"yı basıp, "höykürme"ye başlıyorlar: “Yasağı dinlemediler!"
Dünkü Vakit'te yer alan haberi okumuşsunuzdur, şöyleydi:
"Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nün başarılı öğrenciler için her yıl düzenlediği ‘Gençlik Kampı’nda bu yıl büyük bir skandala imza atıldı. Gümüşhane çocuk Esirgeme Kurumu'ndan 16 yaşındaki Havva Y. ile Sultan ç. adlı kız çocukları, başörtülü oldukları gerekçesiyle İzmir çeşme'de gerçekleştirilen kampa alınmadı."
Bu çocukların aileleri ne yapsın şimdi?..
çoluk-çocuklarını alıp, bir deniz kenarında "kamp" kursalar, "yaygara" hazır: "Sahilleri şeriatçılar işgal etti!"
Be adamlar, ne yapsın bu insanlar?
"Sağım-solum, önüm-arkam yasak!" ise, ne yapsınlar?..
çare yok; ya "yasak"ları kaldırın, ya da "zırlama"yı kesin!..

3.08.2008

Ergenekoncuları ele veren 3 fotoğraf

ERGENEKON'UN MERKEZ ÜSSÜ KİLİSE

Ergenekoncuları ele veren 3 fotoğrafErgenekoncuları ele veren 3 fotoğraf
En son emekli Orgeneral Şener Eruygur ile Hurşit Tolon’a kadar dayanan Ergenekon soruşturmasında hemen her gün yeni gelişmeler meydana geliyor.

Geçtiğimiz yıl Haziran ayında Ümraniye’de bir gecekonduda ele geçirilen bombalar üzerine başlatılan ve gün geçtikçe genişleyen ve en son emekli Orgeneral Şener Eruygur ile Hurşit Tolon’a kadar dayanan Ergenekon soruşturmasında hemen her gün yeni gelişmeler meydana geliyor.

Vakit, Ergenekoncuların Türk Ortodoks Kilisesi’nde gerçekleştirdikleri belirtilen toplantılara dair hiç yayınlanmamış fotoğraflar ele geçirdi.



AYİNLER VE TOPLANTILAR KİLİSEDE

Karaköy’deki Türk Ortodoks Kilisesi’nin avlu, koridor, salon ve kilise bölümünde çekildiği anlaşılan resimlerde, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Kuvvayı Milliye Derneği Başkanı emekli Albay Fikri Karadağ, emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin, Kuvvayı Milliye Derneği Başkan Yardımcısı Hüseyin Görüm, Genç Parti Genel Başkan Yardımcısı Emin Şirin, Büyük Hukukçular Derneği Başkanı Av. Kemal Kerinçsiz, Türk Ortodoks Patrikhanesi Sözcüsü Sevgi Erenerol ile geçtiğimiz günlerde kanserden ölen ve Ergenekon'un kasası olduğu belirtilen Kuddusi Okkır gibi isimler hep birlikte görülüyor.



Fotoğrafların yemekli toplantı bölümünde Veli Küçük’ün de aralarında bulunduğu grubun yemekle birlikte şarap içtikleri, ev sahibi Sevgi Erenerol’un da misafirlerini rahat ettirebilme çabasında olduğunu gösteriyor.



Yemek yenen salonun duvarlarındaki Hıristiyan dininin sembolü olan ikonalı figürler ve bazı Hıristiyan din adamlarına ait resimlerin bulunması dikkat çekiyor. Ortaya çıkan resimlerde Ergenekon Terör Örgütü'ne üye olmak ve yönetmek suçlarından gözaltına alınıp tutuklanan bu isimlerin toplantılarını kilisede bile yaptığı anlaşılıyor.

17.Temmuz.2008 11:14:04

Şehitlerimize iğrenç hakaret

Şehitlerimize iğrenç hakaret
Ergenekon iddianamesi, vatan millet deyince mangalda kül bırakmayan bazı kişilerin gerçek yüzlerini ortaya çıkarmaya devam ediyor.

Gerçek yüzü deşifre olanlardan biriside örgütün silahlı kanadını organize etmek iddiası ile tutuklanan emekli albay Fikri Karadağ.

Milletimizin Peygamber Ocağı olarak bildiği bir kurumdan emekli olan Karadağ’ın gözü dönünce ağzından bakın hangi cümleler çıkmış? Bu cümlelerin hedefindeki kişiler ise evlatlarını vatan için gözünü kırpmadan bir zamanlar kendisinin de içinde bulunduğu kuruma gönderen yüreği yanık aileler.

Kendisini en büyük vatansever gibi göstermeye çalışan Ergenekon Terör Örgütü Zanlısı Emekli Albay Fikri Karadağ’ın şehit ailelerine yaptığı hakaret şehitlerimizin kemiklerini sızlatacak cinsten.

22 Temmuz seçimlerinde bağımsız milletvekili adayı olan emekli Albay Karadağ sadece 46 oy alınca küplere binmiş. 22 Temmuz seçimlerinden Ak Parti’nin yüzde 47’lik oy oranı ile tek başına iktidar olması ise Karadağ için bardağı taşıran son damla oluyor. Dinlemeye takılan bir telefon görüşmesinde karşısındaki kişiye şehit aileleri ve milletimiz için ağza alınmayacak hakaretler yağdırıyor.

Ergenekon Terör Örgütü Zanlısı Emekli Albay Fikri Karadağ’ın iddianameye giren ve Turan isimli kişiyle yaptığı konuşmada bakın nasıl bir diyalog yaşanmış?

İŞTE ŞEHİTLERİMİZİN KEMİKLERİNİ SIZLATACAK O KONUŞMA:

Tarih: 12 Kasım 2007

Turan: Biz ne yapabiliriz, bizim elimizden ne gelir, ben artık kudurdum, çıldırdım komutanım.

Mehmet Fikri Karadağ / Ergenekon Terör Örgütü Zanlısı : Dedim ya, üzülmeye değmez, o oğulları şehit olan şerefsiz köpekler de bunlara oy verdi, ben mi verdim.

22 Temmuz sonuçlarına çok kızan Karadağ, yine bir telefon konuşmasında milletimize şöyle hakaret etmişti:

Mehmet Fikri Karadağ / Ergenekon Terör Örgütü Zanlısı:

Eşşek Türk diye boşuna dememişler Mamocum. İşte bunun için Eşşek Türk'ün manası bu.