İlmihalsiz Müslümanlık Olmaz
| |||
İlmihalsiz Müslümanlık Olmaz | |||
ÂHİR zamanda İslâm dinini, Şeriatı, Peygamberimizin sünnetini yaşamak ve uygulamak avucunda kor tutmak kadar güç olacakmış. Efendimiz böyle buyuruyor. |
| |||
İlmihalsiz Müslümanlık Olmaz | |||
ÂHİR zamanda İslâm dinini, Şeriatı, Peygamberimizin sünnetini yaşamak ve uygulamak avucunda kor tutmak kadar güç olacakmış. Efendimiz böyle buyuruyor. |
Osmanli devletinin kurucusu Osman Gazi Oglu Orhan Gaziye ne nasihat etmisti:
Powered by ScribeFire.
Bugün posta kutuma bir messaj geldi.
Yoksa Kanal D Aydın Doğanın D si değil de Almanyanın Deutschland’ının D simi
Çok yakın zamanda Türkiye’ye olan para akışını kesmek ve Avrupa’nın Türk vatandaşları tarafından finans kaynağı olarak görülmesinin önünü kesmek amacıyla Deniz Feneri davası, siyasi olarak açıldığına şahit olduk. Daha öncesinde ise 28 Şubat süreciyle birlikte yerli işbirlikçiler vasıtasıyla holdingler üzerinden Türkiye’ye para akışı kesilmek istenmiş ve başarılı olunmuştu. Holdinglere para akışı durdurulması başarılı olunca ikinci aşama olarak yardım kuruluşlarına para akışı durdurulup oradaki Türklerin anavatanla olan bağları tümüyle kopartılmak istenmektedir.
Bu tarz çalışmaları Almanlar her zaman yapmaktadır. Ancak Aydın Doğan gurubunun bu davayı yurtiçinde AKP ye karşı kullanması ve AKP'yi yıpratma aracına dönüştürmek istemesi geçmiş ilişkilere bakıldığında ve AKP'nin Aydın Doğana sağladığı olağanüstü faydaya rağmen Aydın Doğanın kontrolünde olan bir olgu olmasa gerek. Bu durum olsa olsa Alman gizli servisiniz AKP yi Avrupa limanına sıkı sıkıya bağlı konumda tutma çabası olarak olarak görüldüğünde mantıklı bir çerçeveye oturacak gibi geliyor. Aksi takdirde Doğan medyası tek başına böyle bir konuyu gündemin ön sıralarına taşımaz ve bu konuyu şişirmez. Çünkü Doğan grubuna hükümet hak ettiğinden çok fazla fayda sağladığı kamuoyundaki bilgilerden anlaşılmaktadır.
28 Şubat sürecinde ise yerli işbirlikçiler ve Siyonist lobiyi kullanarak gene Almanlar Refah partisi ile tamamen Asyalılaşan Türkiye’yi Avrupa limanına tekrar bağlamayı başarmışlardı. O zamanı hatırladığımızda neler yapılmıştı. AB istemeyen İslami kesimin bazı hakları ellerinden alınarak onlar üzerinde baskı kurulmuş ve adeta AB olmayacaksınız da bu askeri dikdatöryaya mı talim edeceksiniz şeklinde bir yaklaşıma sokulmuştu. Bu yolla biz bu dinsiz imansızlara kalacağımıza daha geniş bir topluluk olan Avrupaya girelimde bu şekilde akıl dışı yasaklarla uğraşmayalım saikiyle İslami kesimin tümü AB’ci oldular.
İkinci olarak yaptıkları şey ise Gurbetçiler tarafından finanse edilen şirketlerin çok güçlü özkaynakları omasına ve Türkiyenin ihracat kapasitesini arttırmaya yönelik yatırımlarına rağmen, bu şirketleri kurumsallaştırmak ve rehabilite etmek yerine yeşil sermaye vurgusu yaparak onları sorunlu hale getirdiler. Zaten sorunlu olan ve profesyonel olmayan yönetimleride bu şekilde karşı tarafa açık verdi. Bu süreçte SPK yıda kullanarak yüksek miktarda cezalar yazdırdılar. Sonuçta bu şirketler yatırımcısına kar yerine zar yazdı. Bunlar içinde kötü niyetli olanlarda vardı ve bunlarda afişe edilerek bu şirketlerin tümü töhmet altında bırakıldı. Böylece Türkiyenin hızlı gelişiminin ve Anadolu girişimcisinin önü kesilmiş oldu. Sermayenin işbirlikçi değil de yerli olmasının önünde tıkanması büyük ölçüde sağlandı. Bu şekilde gurbetçiler gözündü Türkiye’deki insanlar güvenilmez olarak tanımlanması sağlandı ve bu yolla ülkemize gelen özkaynak niteliğindeki finansmanın önü tıkanmış oldu.
Şimdi ise Deniz Feneri e.V davası ile yardım amaçlı yapılan çalışmaların önü tıkanmak istenmiştir. Bu konuda Türkiye’de de Almanya istediği siyasi yaklaşımı geliştirmiş ve Doğan medyasını kullanmıştır. Hükümet te artık verecek bir şeyinin olmadığını görerek isyan etmektedir. Anlaşılan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın isyanı buna. Aydın Doğana kalsa bu şekilde yayınlar yapılması mümkün olmazdı anlaşılan bu Aydın Doğanı aşan bir durum olduğu gözükmektedir.
Dış dünyanın müdahalelerine karşı dirençli bir dünya için bu tarz medya ilişkilerinin iyi irdelenmesi ve MİT’in ülkemizi yönetenleri doğru ve zamanında bilgilendirmesi zorunluluğu olsa gerektir. Ülkemizde bu tür ilişkilere yönelik açık yasal düzenlemeler yapılması zorunluluğu olmalıdır.
Daha önce Vodafone Yunanistan’da bu şekilde bir istihbarat çalışması ile bakan üzerinde etkili olmuş ve kısmen kamuoyuna yansıyan haberlerden de anlaşıldığına göre bakanı öldürtmüştü. Yunan hükümeti ise dört milyar doları bulan bir ceza kesmişti Vodafone’a. Sonra herhalde bir şekilde anlaştılar ve sorun olmadı. Bu şekilde amacı dışında kullanılan ve yabancıların ülkemiz üzerinde etkili olacağı yayın yapmasını sağlayan ve yabancı devletlerin amaçlarını ülkemiz menfaatleri aleyhine destekleyenlerin cezalandırılacağı bir yasal düzenleme yapılmalıdır.
SAYGILARIMLA
Ergenekon saniklari birbiri ardindan hastaneye sevkediliyor.
Dogan medya her firsatta müslümanlarin açiktan ibadet yapmasini ve daha dogrusu vatandasin açiktan müslümanligini göstermesi hep mansetlerde skandal olarak verir.
Bu ayin Türk basınında asla manşet olmaz! (VİDEO) |
Evet Almanya Deniz Feneri Ev adli yardim kurulusu mahkeme sonucu iflas ettirildi.
Herhalde simdi bir oh çekiyorlardir. |
Geçen gün Fransa içisleri bakani Michelle Aliot Marie,Fransa Muslümanlar Federasyonu'nun(Confederation Française du Cült Müsülmane) verdigi iftar yemegine katimlisti.
Asagidaki resimler Ramazan ayinda,türk halkinin aç susuz oruç tuttugu ayda.15-20 dakikalik tv programlarinda inadina su (yada baska bir meret) içen saygisiz elitler.
Taberânî'nin rivayet ettigine göre:
Peygamber (S.A.V)'imiz bir gün minberde iken arka arkaya
üç kere «Âmin!» «Âmin!» «Âmin!» buyurdular. Sonra da bu davranisinin sebebini söyîe
açikladilar: «Cebrail bana gelerek: «Yâ Muhammed ((s.a.v.).). Ana - babasindan birinin
yasliliklarina yetistigi halde, onlara iyi bakmayarak ölen kimse Cehennem'e girer.
Allah (C.C) onu rahmetinden kovar, buna «Âmin» de, dedi, ben de «âmin» dedim.
Sonra yine» «Yâ Muhammed ((s.a.v.).) Ramazan ayina kavustugu halde günahlarinin afvini
saglayamadan ölen kimse Cehennem'e girer, Allâh (C.C) onu rahmetinden kovar, buna «Âmin!»
de dedi, ben de «âmin!» dedim.
Arkasindan yine, «Yâ Muhammed ((s.a.v.).) adin yaninda anildigi halde sana salât-ü selâm
getirmeyerek ölen kimse Cehennem'e girer. Allah (C.C) onu rahmetinden uzak tutar, buna da
«âmin» de dedi, ben de üçüncü sefer «âmin!» dedim.»
Hadisin muhtelif rivayetleri vardir.
kaynak :www.sadakat.net
| |||
Ayasofya’yı Unuttuk | |||
1453’te İstanbul’u kuşattığı zaman Fatih Sultan Mehmed Han, son Bizans imparatoruna elçi göndermiş ve şehri teslim ettiği takdirde halka ve mallarına hiçbir zarar gelmeyeceğini, kendisine de Mora’da krallık verileceğini bildirmişti. İmparator bu teklifi kabul etmemiş, şehir savaş ile ele geçirilmişti. Fatih Ayasofya’yı cami haline getirmiş ve bir vakfiye (vakıf senedi) yazdırmıştı. “Allah’a ve âhirete iman eden hiçbir kimse için; sultan olsun, melik olsun, vezir olsun, bey olsun, şevket ve kudret sahibi biri olsun, hâkim veya mütegallib (zâlim ve diktatör) olsun; özellikle zâlim ve diktatör idareciler tarafından tâyin olunan, fâsid bir tahakküm ve bâtıl bir nezâret ile vakıflara nazır (bakan) ve mütevelli (idareci) olanlar olsun ve kısaca insanlardan hiçbir kimse için, bu vakıfları eksiltmek, bozmak, değiştirmek, tağyir ve tebdil etmek, vakfı kendi haline bırakıp terk etmek ve fonksiyonlarını ortadan kaldırmak, asla helâl olmaz. Evet, İstanbul’un fatihi, Sultan İkinci Mehmed Gazi Han hazretleri, Ayasofya vakfiyesinde böyle yazdırmıştır. Fatih Sultan Mehmed Han hazretleri hem gazi hem de şehiddir. Son seferine çıktığı zaman, Yahudi Dönmesi Hekimbaşı Yakup paşa (Maestro Iacobo) tarafından zehirlenerek can vermiş, şehid olmuştur. İmdi Türkiye Müslümanları iyi bilsinler ve bir an hatırlarından çıkartmasınlar ki, vakfiyedeki lanetler, beddualar, manevî tehditler hepimizin üzerinde bir uğursuzluk bulutu olarak durmaktadır. Bizler hafızalarımızı yitirmiş, yahut gaflet etmiş olabiliriz ama bu yitirme ve gaflet; tehditleri, lanetleri, bedduaları ortadan kaldırmaz. Eskiden bu memlekette hürriyet yoktu, demokrasi yoktu, sesini çıkartmak yoktu. Bugün, yüzde yüz olmasa bile bunlar var. Artık iyilikleri emr, kötülükleri nehy hususunda sınırlı da olsa hürriyete ve imkana sahibiz. Niçin Ayasofya ve ona benzer konularda bu hürriyet ve imkanı kullanmıyoruz? Ayasofya’nın camilikten çıkartılması, ezanlarının susturulması, orada Allah’a ibadet edilmesinin yasaklanması; hem İslâm hukukuna ve şeriata, hem de laik ve seküler hukuka aykırıdır... Evrensel ve temel insan haklarına aykırıdır... Din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetine aykırıdır... Millî menfaatlerimize, millî kimlik ve kültürümüze aykırıdır. Niçin yasal sınırlar içinde bu haksızlıkları ve aykırılıkları tenkit ve protesto etmiyoruz? Niçin haklarımızı aramıyoruz? Niçin Fatih Sultan Mehmed Han’ın lanetinden ve bedduasından hem kendimizi, hem devleti, hem ülkeyi kurtarmak için gereği gibi çalışmıyoruz? Heyhat heyhat heyhat!.. Müslümanların içinde şimdi öyle taifeler var ki, bırakın Ayasofya’yı tekrar cami yapmak, Dinlerarası Diyalog adına Hıristiyanlara vermeye hazırdırlar. Bu memleketin seması kara ah bulutlarıyla kaplıdır. Sultan Abdülaziz’in ahı, Sultan Abdülhamid’in ahı... Fatih’in ahı, Ayasofya’nın ahı... İskilipli Atıf Efendinin ahı, Erbilli Şeyh Esad Efendinin ahı... Seher vakitlerinde idam sehpalarında can veren ulemanın, meşayihin, sülehanın ahları... Kapatılan medarisin, seddedilen tekaya ve zevayanın ahları... Binlerce, on binlerce ahlar... Bütün bu ahlar bizleri yakar... Unutmakla, gaflet etmekle kendimizi kurtaramayız. Allahü Teala yüce Kur’an’da Müslümanları “Maruf (iyilik) ile emreden ve münkerden (kötülükten) alıkoyan” bir topluluk olarak vasf etmektedir. Biz niçin bu farizayı (emr-i maruf ve nehy-i münker) yerine getirmiyoruz? |
vakit/12.09.2008
|
Büyük saygısızlık |
|
İstanbul’un Fatihi Sultan Mehmed Han’ın her bir taşını besmele ile koydurup 4 ay gibi inanılması güç bir sürede inşa ettirdiği Rumeli Hisarı'nda, konser organize eden şirketin görevlilerince içkili âlemler yapıldığı ortaya çıktı. |
Skandalı, Rumeli Hisarı’nda çalışan İl Kültür Müdürlüğü personeli Halil Günbeyi’nin Müze Müdürlüğü’ne ve İl Kültür Müdürlüğü'ne verdiği dilekçe ortaya çıkardı. Sayman mutemedi Halil Günbeyi’nin İstanbul İl Kültür Müdürlüğü’ne verdiği dilekçe ve eki raporda, skandal bütün ayrıntıları ile anlatılıyor. Günbeyi’nin 11 Ağustos 2008 tarihli dilekçesinde, “Müdürlük Makamına (…) 30 Temmuz, 23 Ağustos arası 19 günlük tahsis ücreti yatırılarak kiralayan ilgili firma “On Yapımın” sahibi Murat Yıldırım, gece saat 02.00’de müzik ve alkol tüketerek dostlarına ziyafet vermektedir. Bilgilerinize ve gereğini arz ederim” satırları yer aldı. Halil Günbeyi, verdiği ikinci şikâyet dilekçesinde, şikâyetçi olduğu için On Yapım firmasının sahibi ve adamları tarafından tehdit edildiğini anlatıyor. Dilekçede şu ifadeler yer alıyor: 12.08.2008 günü saat:19.40 sıralarında müze girişi önündeyken On Yapım’ın sahibi Murat Yıldırım ve Turan Uçuk gelerek seninle yukarı çıkarak bir şeyler konuşalım dedi. Yanımda gişeci Ünal Gül de vardı.(…) yukarı çıktığımızda Murat bey sen kim oluyorsun da beni Müdürlüğe şikâyet ediyorsun, sen kimsin, ben burada istediğimi yaparım diye küfürler ederek bana saldırda bulundu. Daha sonra Ufuk beyin dahil olduğu organizasyondan dört kişi tehdit ve küfürlerle bana saldırdı. AFM Özel Güvenlik'ten Nail Kargınoğlu ve temizlik personeli Satılmış Penpe ve Murat Bekiroğlu olayı görerek ayırmaya çalıştılar.” Halil Günbeyi 20 Ağustos 2008 günü de İl Kültür Müdürlüğü’ne delilleri içeren bir cd sundu. Skandala imza atan On Yapım firması görevlileri hayli pişkin çıktı. On Yapım’ın, kendilerini şikâyet REZALETİ BİLDİRİNCE SÜRÜLDÜ Rumeli Hisarı'ndaki içki rezaletini dilekçe ile amirlerine bildiren Halil Günbeyi, ödüllendirilmesi gerekirken sürgün edildi. Rümeli Hisarı’ndaki sayman mutemetliği görevinden alınan Günbeyi, Beyazıt Kütüphanesi deposuna geri hizmet memuru olarak atandı. Günbeyi şimdi Beyazıt Kütüphanesi’nde depoya kitap taşımakla görevli. SANATÇILAR İÇİYORMUŞ Rumeli Hisarı'ndaki içki rezaleti ile ilgili aradığımız On Yapım firmasının sahibi Murat Yıldırım ise iddiaları ilk önce BOĞAZKESEN CAMİİ BURADA BULUNUYOR Fatih Sultan Mehmed Han'ın vakfiyesinde ismi geçen 7 camiden biri olan Boğazkesen Camii, Rumelihisarı'nda bulunuyor. Fatih Sultan Mehmed Han tarafından inşa edilen bu askerî yapı, 1452'de 4 ay gibi kısa bir sürede tamamlandı. Hisar, Ortaçağ 'ın en büyük ve kuvvetli hisarı olarak biliniyor ve bütün heybeti ile Boğaziçi'ni süslüyor. Hisar içindeki caminin minaresi ise hâlâ ayakta duruyor. | |
vakit/12.09.2008
|
Darbelere lânet |
|
İdam, işkence, faili meçhul cinayet gibi olaylar sonucunda sağcısı-solcusuyla binlerce vatan evladının hayatını kaybetmesine neden olan 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi, 28. yıldönümünde lanetle anıldı. Resmi rakamlara göre 12 Eylül darbesinde; 650 bin kişi gözaltına alındı, 50 kişi idam edildi, |
171 kişi işkencede öldürüldü, cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü, 14 kişi açlık grevinde öldü, 16 kişi kaçarken vuruldu, 95 kişi çatışmada öldü, 43 kişi intihar etti.. Resmi olmayan rakamlar ise çok daha korkunç boyutlarda. Ancak üzerinden tam 28 yıl geçen bu zulme neden olanlar yargılanmadı, yargılanamadı. Darbecilere yaptıklarının hesabı sorulmadı. 12 Eylül askeri darbesinin 28. yılında sivil toplum örgütleri Vakit aracılığıyla, “Darbeciler yargılansın, darbeler son bulsun, cunta anayasası değişsin, demokrasi ve özgürlüklerden artık ödün verilmesin” mesajı verdiler.
“GERİ VİTES İSTEMİYORUZ”
HAK-İŞ Genel Başkanı Salim Uslu, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yıldönümü nedeni ile yaptığı açıklamada, ihtilal, darbe ve müdahaleleri demokrasilerde ‘geri vites’ olarak nitelendirdi. Uslu, “Türkiye'nin koştuğu demokrasi kulvarında anti demokratik sektelerin yeri yoktur” dedi. Uslu, darbe ve ihtilal dönemlerinde en büyük zararı emeği ile geçinenlerin gördüğünü belirterek, “Demokratik kurumlar olan siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarının kendilerini inkâr pahasına birtakım demokrasi dışı taleplerde bulunuyor olmalarını, hak ve özgürlükleri rafa kaldırma niyetlerini anlamak ve haklı görmek mümkün değildir” diye konuştu.
TAKOZ KALKSIN
Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu ise, “12 Eylül darbesi ve kalıntılarının izlerinin tamamen silindiği, yerine demokratik bir sistemin inşa edildiği Türkiye istiyoruz” dedi. Darbelerin mimarlarının yargılanmasını isteyen Gündoğdu, “Ülkemizin ve milletin önünde takoz olan 12 Eylül Anayasası’nın evrensel hukuka, demokratik değerlere uygun ve insanı merkeze alarak değişmesi halinde ülkemiz dünya demokrasi liginde ön saflarda yerini alacak, insanlarımızın yaşamaktan keyif aldığı bir ülke durumuna gelecektir. Bir yandan yeni anayasa çalışmaları sürdürülürken, diğer taraftan da 12 Eylüllerin, 28 Şubatların mimarları sorgulanmalı, hesaba çekilmelidir” şeklinde konuştu.
DİSK: “DARBECİLERİ
NE UNUTURUZ, NE AFFEDERİZ”
DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün de, darbecileri kınadı ve sivil anayasa taleplerini dile getirdi. Görgün, şunları söyledi: “12 Eylül’de Türkiye çok şey kaybetti. Ne unuturuz, ne affederiz. Gönül huzuru içinde darbelere, darbeciliğe ve demokrasi dışı bütün arayışlara karşı olduğumuzu dün de söyledik, bugün de söylüyoruz. İşte bu nedenlerle bugün ortaya çıkanların yalnızca su üstünde görünen yanlarıyla değil, derinlemesine soruşturulmasını ve sonuna kadar gidilmesini istiyoruz.”
“DARBECİLERİ ANAYASA İLE KORUYAN TEK ÜLKE BİZİZ”
“Aradan geçen 28 yıla rağmen, Türkiye ne darbeci generallerle hesaplaşabildi, ne de 12 Eylül’ün ürünü olan 1982 Anayasası’ndan kurtulabildi” diyen KESK Genel Başkanı Sami Evren ise “Türkiye, darbecileri Anayasayla koruyan yegane ülke olmanın ayıbıyla yaşamaktadır. Darbecilerden hesap sorulmalıdır. 12 Eylül’ün etkisinden kurtulabilmek için atılması gereken diğer adım da, başta 1982 Anayasası olmak üzere tüm darbe hukukunun derhal tasfiye edilmesidir” dedi.
HİZMET-İŞ: “BU YASALARA TAHAMMÜLÜMÜZ KALMADI”
Hizmet-İş Sendikası Genel Başkanı Mahmut Arslan da, 12 Eylül darbesinin Türk demokrasisinin önüne aşılması zor bariyerler döşediğini söyledi. “Bu günü demokrasi tarihimize yazılmış bir kara sayfa olarak niteliyoruz” diyen Arslan, “Türkiye’nin ‘olağanüstü dönem yasaları’na tahammülü kalmamıştır” diye konuştu.
GEÇİCİ 15. MADDE HALEN YÜRÜRLÜKTE
Bem Bir Sen Genel Başkanı Mürsel Turbay da, darbe süreçlerinde en çok zarar gören kesimlerin sivil vatandaşlar, en az zarar gören kesimlerin ise terör örgütleri olduğunu söyledi. Turbay, şöyle konuştu: “Terör grupları nerdeyse hiç zarar görmezken ülkenin siyasi ve sosyal yaşamı üzerindeki olumsuz etkileri halen süren 12 Eylül darbesinin Pentagon tarafından büyük destek gördüğü her kesimce biliniyor. Sonra karşımızda bir Yunanistan gerçeği var. Yunanistan darbecileri yargılayıp cezalandırırken, biz halen sivil bir anayasaya bile kavuşamadık. Yıllardır darbecilerin korunmasına olanak sağlayan geçici 15. maddeye bile müdahale edemedik. Yunanistan’da 1967 yılında iktidara el koyan cuntacı askerler yargılandılar ve cezaevlerine gönderildiler. Çok geçmeden hedefledikleri AB’nin kapısından içeri sızdılar. Hesaplaşmanın sonunda ülkeye demokrasi yerleşmekle kalmadı, milli gelirleri katlandı. Biz ise halen kriz ve gerilimlerle uğraşıyoruz. Bu karanlıktan kurtulmanın tek yolu özgürlükçü yeni bir anayasadır.”
“ARTIK 12 EYLÜL KÂBUSU GÖRMEK İSTEMİYORUZ”
Memur-Der Federasyonu Genel Başkanı Cengiz Özbay da “Sözlüğümüzden darbe kelimesinin tamamen kaldırılmasını istiyoruz” dedi. Sivil Düşünce Platformu kurucularından Eğitim Uzmanı Ufuk Coşkun ise, ülkedeki temel sorunun 12 Eylül despotizmi olduğunu vurgulayarak, sivil ve özgürlükçü bir anayasa ile sorunun üstesinden gelinebileceğini söyledi.
SIRP KARADZİÇ’TEN FARKSIZLAR
|
| |||||||||||||||||||||||||||
|
TSK nin internet sitesini gezinirken askeri okullara girmek isteyen ögrenci adaylarindan istenilen bilgiler hayli ilgimi çekti.
Bugünkü milliyet'in haberi
Diyarbakır'dan sonra Van'ı ziyaret eden Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, yoğun ilgi üzerine aracından indi. Başbuğ, "İşte bu ya! Erzurumlusu, Vanlısı, Karslısı... Bizim insanımız işte bu. Teröre geçit vermeyelim, tamam mı hemşehrim" diyerek vatandaşlarla sohbet etti.
Bu haber Türkiyede yaşayanlar için belkide siradan bir haber,alistiklari bir durum. Magazin bari gazeteler mankenlerin,dizi kahramanlarinin "peuple" lerin arasinda türk generalleri,onlarin günlük hayatini yazmayi bir marifet saniyor.