23.03.2009

SSK'ya Karabulut'lar çökmüş!

SSK'ya Karabulut'lar çökmüş!

Vakit, CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu'nun 1966'da değiştirdiği eski soyadı Karabulut, annesinin kızlık soyadı Gündüz ve eşinin kızlık soyadı Düzgün olan yaklaşık 70 akrabasını, SSK'da hemşire, laborant, ebe, hasta bakıcı ve şoför olarak işe aldığına dair belgeleri ele geçirdi.

“Organize Dürüstlük” sloganıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olan CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili bir bir ortaya çıkan belgeler, Kılıçdaroğlu'nun organize bir şekilde kadrolaştığını gözler önüne serdi. Vakit'in ele geçirdiği belgelere göre, Kemal Kılıçdaroğlu'nun SSK'da genel müdür olduğu dönemde birçok akrabasını işe aldığı ortaya çıktı.

Kılıçdaroğlu, SSK Genel Müdürlüğü'ne atandığı 1992 yılından 1998'e kadar vasıflı vasıfsız akrabalarını birçok hastanede kapıcı, hasta bakıcı, hemşire, ebe, bekçi ve şoför olarak kadrolaştırdığı belirlendi. Kılıçdaroğlu'nun annesinin kızlık soyadı olan Gündüz soyadlı 26 yakınını da işe alırken eşinin hısım ve akrabalarını da ihmal etmedi. Kızlık soyadı Düzgün olan eşinin 13 yakını da Kılıçdaroğlu döneminde işe başladı. Kılıçdaroğlu döneminde işe alınan Karabulut, Gündüz ve Düzgün soyadlı 70 civarında personelin hala kurumda çalıştıkları öğrenildi.

Vakit, 1948 Tunceli Nazimiye doğumlu olan Kemal Kılıçdaroğlu'nun eski soyadı KARABULUT annesinin soyadı GÜNDÜZ ve karısının kızlık soyadı DÜZGÜN olan yaklaşık 70 akrabasını SSK'da işe aldığına dair belgeleri ele geçirdi.

31 KADROYLA KARABULUT SSK'DA LİSTE BAŞINDA
CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu SSK Genel Müdürlüğü yaptığı 1992-1998 döneminde 31 Karabulut soy ismi taşıyan akrabalarını kuruma aldırarak kadrolaşmıştı. KARABULUT soyadı taşıyan ve Kemal Kılıçdaroğlu zamanında SSK'da işe alınan kişilerin listesi şöyle: Cemal Karabulut, Düzgün Karabulut, Ramazan Karabulut, Oktay Karabulut, Ali Karabulut. A. Ekber Karabulut, Yılmaz Karabulut, Vedat Karabulut, Gülten Karabulut, Fatma Karabulut, Oktay Karabulut, Fatmagül Karabulut, Duran Karabulut, Sebahat Karabulut, Hanife Karabulut, Emine Karabulut, Filiz Karabulut, Hülya Karabulut, Halil Karabulut, Abdurrahman Karabulut, Refik Karabulut, Ramazan Karabulut, Özer Karabulut, Gül Karabulut, O. Naim Karabulut, Semra Karabulut, Mahmut Karabulut, Dr. Şaban Karabulut, Suna Karabulut, Şevket Karabulut, Fatma Karabulut.

26 GÜNDÜZ'LE ANNE TARAFI SSK'DA İKİNCİ SIRADA
Kılıçdaroğlu'nun annesinin kızlık soyadı GÜNDÜZ olan akrabalarını da SSK'ya doldurmuş. Bu soyadı taşıyan ve Kemal Kılıçdaroğlu zamanında SSK'da işe alınan kişilerin listesi de şöyle: Mehmet Gündüz, Ö. Köyer Gündüz, Şükrü Gündüz, Atike Gündüz, Ayşegül Gündüz, Hatice Gündüz, Murat Gündüz, Canan Gündüz, Zeki Gündüz, İlyas Gündüz, Sultan Gündüz, Atilla Gündüz, Aziz Gündüz, M. Şefik Gündüz, Cevat Gündüz, Osman Gündüz, Sevim Gündüz, Abdulbari Gündüz, Ayşe Gündüz, Şerafettin Gündüz, Sami Gündüz, Dürda Gündüz, Gülistan Gündüz, Kemal Gündüz, Ahmet Gündüz ve Fikriye Gündüz.

13 DÜZGÜN'LE EŞİNİN AKRABALARI ÜÇÜNCÜ SIRADA
Ayrıca Kılıçdaroğlu'nun eşinin kızlık soyadı olan DÜZGÜN soyadını taşıyan ve Kılıçdaroğlu döneminde SSK'ya alınan kişilerin isim listesi ise şunlar: Aliye Düzgün, Leyla Düzgün, Fadime Düzgün, Mükerrem Düzgün, Derya Düzgün, Gülseren Düzgün, M. Özgür Düzgün, Ö. Vehbi Düzgün, Ahmet Düzgün, Muzaffer Düzgün, A. Cemal Düzgün, Geyik Düzgün ve Muhittin Düzgün.
SSK Genel Müdürlüğü yapan Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu derece kayırmacı ve bölgeci yönetim tarzının görevi kötüye kullandığına dair bilgiler daha önce de kamuoyuna yansımıştı. Ayrıca Kemal Kılıçdaroğlu, 1998 Mayıs ayında ÖSYM aracılığıyla yaptırdığı hemşire, ebe, laborant sınavında Ecevit Karabulut, Elvan Karabulut, Hülya Karabulut, Meryem Karabulut, Ümmühan Karabulut isimi kişileri SSK'da işe almıştı.

İHALELERİ YAKINLARINA DAĞITMIŞ
Kılıçdaroğlu'nun icraatları yakınlarını işe almakla da sınırlı kalmadı. Anılan dönemlerde Kılıçdaroğlu'nun SSK ihalelerini yakınlarına ve CHP'lilere verdiği de konuşuldu. Bu ihalelerden bazıları şöyle:
SSK İstanbul Kartal Hastanesi Onarım İnşaatı: 1992 yılı birim fiyatlarıyla ilk keşif bedeli 12.7 milyar TL. 1998 birim fiyatıyla 1.9 trilyon lira ödendi. İhaleyi Kılıçdaroğlu'nun yakını olduğu ifade edilen Şahin Güven aldı.
SSK Göztepe Hastanesi Genel Onarımı: 1992 birim fiyatıyla ilk keşif bedeli 24 milyar TL. 1998 birim fiyatlarıyla 3 trilyon TL ödendi. İhale Ali Özcan adlı CHP İl Başkanı'na verildi.

KEMAL GÜMÜŞ / İSTANBUL

Şevki Yilmaz AK Parti destegi

Dün akşam sitemizde yayınladığımız şok iddianın yankıları sürerken, HaberVakti.com ortaya attığı iddiayı takip ederek sonuca ulaştı!

Dün, HaberVakti.com’a ulaşan istihbarata göre Milli Görüş hareketinin fikri mimarlarından, hareketin gelişmesinde en büyük emek sahiplerinden biri olan Rize eski Belediye Başkanı ve Milletvekili Şevki Yılmaz, 29 Mart Yerel Seçimleri için bireysel bir çalışma başlatarak, bulunduğu sohbet toplantılarında seçmenle birebir temas kurarak AK Parti’sine oy vermeleri yönünde çalışma başlattığını iddia etmiştik..

Bu istihbaratı değerlendiren ve haberleştiren Yayın Merkezimiz, iddiayı flaş haber olarak sitemize taşıdı ve yoğun çabalardan sonra Şevki Yılmaz’a ulaştı ve herkesin yanıtını beklediği o kilit soruyu sordu: ‘’Yılların Milli Görüş'çüsü Şevki Yılmaz AK Parti saflarında mı? ‘’

Sayın Şevki Yılmaz’ın, haberimiz ardından HaberVakti.com’a ilettiği açıklamasını noktasına virgülüne dokunmadan yayınlıyoruz:

''Sayın habervakti.com yetkilileri, sitenizde yer alan hakkımda ki haberle alakalı düşüncelerimi tarafınıza iletiyor, gereğinin yapılmasını rica ediyorum..''

''Bu iş sayıyla olmuyor! Cunta Yokedilmeli!''

Aziz milletimizin de hatırlayacağı üzere Adnan Menderes o dönemin cuntası tarafından asıldığında Meclis’te ki milletvekili sayımız 433 idi, merhum Turgut Özal döneminde millet iradesi 270 vekille temsil edildi, Erbakan Hocamla ise 158 milletvekili sayısına ulaştık, şimdi ise AK Parti ile Meclis’te 346’yı yakalayabildik..

Şimdi söylemiyorum, 16 yıl önce 1993 yılında Keçiören Stadyumu’nda Refah Partimizin mitinginde; ''TBMM’de 550 Menderes, 550 Erbakan, 550 Özal olsa, bu ülkede cuntayı ve darbeleri ortadan kaldırmadan başarılı olamassınız, başörtüsü vs. özgürlükleri getiremeyiz... ekonomiyi duzeltemeyiz... millete yeterli hizmet edemeyiz... köle ve ezilen olmaktan kurtulamassınız.. parlemontaya guvenmeyin, biz süperman değiliz, Türkiye’de ihtilaller önlenmeden, cunta ve cuntacılar deşifre edilip tasfiye edilmeden parlemento formalitedir....'' demiştim.

''Cunta’nın sırtı ilk kez yere getirilmiştir..''

Cennet mekan büyük sultan Abdulhamid’in Dolmabahçe’de 1908 yılında İttihad ve Terakki çeteleri tarafından, yani o günkü Ergenekon tarafından tahttan indirilip Selanik’te ev hapsine mahkum edilmesinden tam 100 yıl sonra 2008’de başlayan Ergenekon iddianamesiyle içimizdeki ihanet odaklarının sırtı ilk defa yere getirilmiştir.. Ama hala tehlike gecmis degildir.

''Büyük Oyun Var''

Şimdi birileri çıkmış koltuk hırsından; ''Bu iktidar yıkılmalı!'' diyor... ''Ben buna hizmet etmem, edenede destek vermem ve bütün gücümle mani olurum.''

Vatanını ve milletini seven ister Saadet Parti’li, ister MHP’li, ister BBP’li ve hatta CHP’li olsun bu ülkede 60 ihtilalini, 12 Mart 1971 ve 1980 darbesini, 28 Şubat postmodern darbesini yaşadığı ve acılarını çektiği halde bu darbecilerden hesap soran AK PARTİ IKTIDARINA kim olursa olsun hain ve işbirlikçi diyemez, yıkılsın bunlar diyemez.. Ve AK Parti’si dışındaki partilere oy vererek bu (ETÖ) Ergenokon Terör Örgütünün tekrar ayağa kalkmasına, güç bulmasına hizmet edemez..

''Kime Hizmet Ediyorlar??''

Hiç bir vatan evladı, Ergenekon ihanet çetesine karşı kelle koltukta mücadele eden AKPARTİ İKTİDARININ karşısında yer almaz, alamaz!

Destek verenlere sorulur; Sen bu çetenin hangi kanadını temsil ediyorsun, sen de mi bu derin çetenin ayağısın, sol ayağını gördük, sağ ayağını gördük, aşırı solunu gördük, terör örgütü ayağını gördük, sen yoksa şu dinci ayağındanmısın(??) derler…

VE ONLARA YİNE SORULUR 346'YI BIRAKIP SIFIRDAN BAŞLAMAK KİME YARAR? SIFIR MILLETVEKILINDEN BASLASAK BU KADAR MILLETVEKILI SAYISINA KAÇ SENEDE ULAŞILIR???

YİNE SORULUR %47 oyu %80’ne çıkarmak icin CALISMAK MI FERASETLİ VE AKILLI KARARDIR YOKSA %2 den BAŞLAMAK MI..???

Yine soruyorum!!!

Bu iktidardaki kardeslerimiz gidip Saadet, MHP VEYA DİĞERLERİ yeniden gelse neyi neyle bunlardan daha iyi yapacağız??? Bu cunta varken ve bu Ergenekon Terör Çetesi (ETÖ) çökertilmeden neyi nasıl düzelteceğiz..?? Virajlar, mayınlı yollar temizlenmeden ülkemiz hakiki demokrasiye tam dönmeden, nasıl, neyle düzelteceğiz... Özgürlükleri nasıl ve ne yolla getirecegiz?

Bizi palavralarla kandıranları REFAHYOL iktidarımızda ve MHP-ANAP-DSP iktidarlarında görmedik mi yaşamadık mı? Bunun yolu bölünmeden sabırla milletin selameti için çalıştığı müddetçe bu iktidara 10 yıl daha vize vermekten geçer...

Şimdi siz bana soruyorsunuz; "Siz 29 Mart yerel Seçimleri için AK Parti’ye seçmen mi topluyorsunuz diye",

"Evet ben, 28 Şubat’ta evlerinden gece yarısı baskınlarıyla toplanan, fişlenen ve eziyet gören, işinden ve aşından olanların ardında bıraktığı gözyaşlarını topluyorum.."

Şimdi siz bana soruyorsunuz; "Siz 29 Mart yerel Seçimleri için AK Parti’ye seçmen mi topluyorsunuz diye",

"Evet ben, 80 darbesinde binlerce genci sağcı-solcu diyerek birbirine düşürüp silah sıktıran, onlarcasını idam eden, binlercesini hapislerde işkencelerden geçiren, faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin yerlere dökülen isyanlarını topluyorum…"

Şimdi siz bana soruyorsunuz; "Siz 29 Mart yerel Seçimleri için AK Parti’ye seçmen mi topluyorsunuz diye",

"Evet ben, ayışıkları altında sarıkız ineğinin sütünü nasıl çalarım hesapları yapanlara karşı sivil iradeye güç topluyorum... Ben, bir ülkede zehirlenerek suikaste uğrama ve öldürülme korkusuyla, Türk ordularının komutanı Genel Kurmay Başkanı’nın kendi karargahına sefer tasıyla yemek getirmek zorunda kalmasında ki kuşatılmışlığa isyan topluyorum..."

Şimdi siz bana soruyorsunuz; "Siz 29 Mart yerel Seçimleri için AK Parti’ye seçmen mi topluyorsunuz diye",

"Evet ben, sokak ortasında kafasına sıkılan Hrant’ın kanını, Uğur Mumcu’nun tesbit ettiği fakat yayınlayamadan öldürüldüğü derin ilişkilerle dolu kayıp dosyalarını topluyorum...TÜRK VE KÜRT KARDEŞLERiMİ KUCAKLAŞTIRMAK UĞRUNA ŞEHİD OLAN GAFFAR OKAN'I şehid eden ve ettirenlerden hesab soran AKPARTİ iktidarına destek icin oy topluyorum..."

"Ben, bir milletin yetmiş yıldır çalınan umutlarını, sömürülen yeraltı ve yerüstü zenginliklerini, pul edilen parasını, millet ve devlet olma onurumuzu ayaklar altından kaldırarak Davos’ta destan yazanları, İslam Coğrafyası üzerinde Osmanlı’dan kalan mirasımızı tekrar ayağa kaldıranları kardeşim olarak görüyor vicdani, insani ve milli vazifemi yapıyorum..."

''Dün Düşman Olanlarla Bugün Kolkolalar mı?''

28 Şubat’ta o dönemin Başbakan’ına en ağır hakaretler yapanlardan bu gün hesap soruluyorsa, AK Parti hükümetine en çok o hakaretlere maruz kalanların destek vermesi gerektiğine inanıyorum ama görüyorum ki bazıları derin güçlerle omuz omuza vermiş, dün kendilerini yoketmeye çalışanlarla birlik olmuş görüntüsü vermekteler..

Bu acı tabloyu ibretle izliyorum, milletimizde izliyor..

Peki bunları AK Parti’li olduğum için mi söylüyorum?
Kesinlikle Hayır!

HİÇBİR PARTİ İLE NE ORGANİK NE DE İNORGANİK BAĞIM OLMADI...
Ne Ak Parti ne de diğerleri için, aziz milletimizin selameti ve güçlü bir Türkiye için, vicdani, insani ve milli vazifem gereği bunları söylüyorum...

Aziz milletimize vesilenizle bir çağrıda bulunmak istiyorum, Sandığa gitmeden önce ‘’ONE MINUTES’’ düşünsünler lütfen..

Eğer engellenmez ve müdahale edilmesse, ‘’One Minutes’’ neyi düşüneceklerini önümüzdeki günlerde ÇAY TV’de katılacağım Canlı yayında açıklayacağım... Gerçekleri halkımızla paylaşıp, bizleri birilerinin nasıl oyuna getirdiğini deşifre edeceğim..

HaberVakti.com sitesinin şahsında tüm milletime sevgi ve saygılarımı sunuyorum..

Şevki Yılmaz
23 Mart 2009
Not: Edindiğimiz bilgiye göre Şevki Yılmaz kendi ifadesinde de söylediği gibi engellenmez ve müdahale edilmesse ÇAYTV ekranlarında Çarşamba akşamı saat 19:00'da canlı yayına katılıyor..
Çay tv Uydu Frekansları
Frekans : 11743 Vertical
S.Rate : 2222 Fec: 3/4
HaberVakti.com
Tarihe TANIK OLUN

22.03.2009

Türkiye’deki Apartheid Sistemi

Türkiye’deki Apartheid Sistemi

TÜRKİYE'de yılda bir savaş veriliyor. Bu, bildiğimiz konvansiyonel veya gerilla tipi savaşa benzemiyor, bambaşka bir savaş.

Ülkemiz bağımsız bir ülke gibi görünüyor ama aslında bir iç sömürgedir.

Kendilerine S.'lar, G.Y.'ler veya K.Y.'ler diyebileceğimiz bir azınlık Türkiye'yi sömürgeleri haline getirmişler, türü sadece bize mahsus bir apartheid rejimi kurmuşlardır.

Bizde eşitlik yoktur. Çoğunluk ONLAR kadar eşit değildir, başka bir tabirle ONLAR daha eşittir.

Halkın ezici çoğunluğu kendi vatanında ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, zenci veya parya durumuna düşürülmüştür.

Millî gelirin kaymağını ONLAR yemektedir.

Onların öcüleri, heyûlaları, tabuları vardır.

Demokrasi yok mudur, hürriyet yok mudur, insan hakları yok mudur, hukuk yok mudur?.. Yoktur demiyorum, vardır ama kısıtlıdır, vesâyet altındadır, izafîdir.

Onlar halkın beynini yıkamışlardır.

Halk düşünemesin diye edebî, yazılı, kültürel zengin Türkçeyi yok etmişlerdir. Üç yüz kelimelik günlük konuşma ve iletişim Türkçesiyle ne yapılabilir ki...

Onlar, tarihi değiştirmişler, gerçek tarihin yerine sun'î (yapay), uydurma, sahte, düzmece bir tarih üretmişlerdir.

Onlar millî olan her şeye karşıdırlar.

Onlar, çoğunluğu yabancılaştırarak, millî kimliği erozyona uğratarak, halk yığınlarını zombileştirerek sömürge sistem ve düzenini ayakta tutmaya çalışırlar.

Onların sömürge sistemi, onların ideolojisi, onların hakimiyet veya saltanatı; devletin de, halkın da, ülkenin de, hukukun da, insan haklarının da, millî iradenin de, millî kimliğin de üzerindedir.

Onlar sorumsuzdur. Onlardan kimse hesap soramaz.

Onların inançları, düşünceleri, görüşleri, hükümleri, plan ve programları, çare ve çözümleri doğrudur. Onlara karşı olanlar yanlıştır.

Onlar muhaliflerini fena şekilde cezalandırmışlardır. Yakın tarihte çok vatandaş öldürmüşlerdir. Onların zindanları vardır. Onlar hem savcı, hem hakim, hem de infaz memuru ve cellattır.

Onlar tartışmazlar, kesin itaat isterler.

Bugünkü Türkiye, büyük ölçüde onların eseridir.

Onlar sayesinde Türkiye; Japonya, Güney Kore, Tayvan, Singapur olamamıştır.

Onlar sayesinde Türkiye Norveç, İsveç, Finlandiya gibi olamamıştır.

Onların düzen ve sistemlerini sürdürmek için ana stratejileri şu maddelerdir.

1. Böl parçala ve hükmet et...

2. Türklerle Kürtler iki ayrı hasım kesim olup çekişecekler.

3. Sünnîlerle Alevîler birbirine düşman olacaklar.

4. Dinci ve laik diye iki düşman cephe oluşturulacak.

5. Sağcılar ve solcular birbiriyle savaşacak.

6. Çoğunluğu oluşturan Müslümanlar asla birleşmeyecek, bin parçaya ayrılmış olarak kalacak.

7. Müslüman çoğunluk cahillikle terbiye edilecek. Onların çocukları iyi eğitilmeyecek.

8. Demokratik yollarla işbaşına gelen iktidarlar muktedir olmayacak.

9. Onların tabularını kimse tartışmayacak.

10. Türkiye'deki saltanat ve hakimiyetlerini sürdürmek için adam öldürmek, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapmak caizdir.

11. Kendi kendine fitne ve fesat çıkmazsa, çıkartılacak.

12. Paranın, sermayenin bile rengi vardır. Müslümanlar iş, iktisat, sanayi sahasına girerlerse "Yeşil sermaye tehlikesi" diye bağırılacak.

13. On yılda bir yapılacak darbelerle düzen ve sistem ayakta tutulacaktır.

Onlar Türkiye üzerinde tesis etmiş oldukları sömürge apartheid sisteminin, saltanatın, G.Y. hakimiyetinin değiştirilmesine kesinlikle izin vermezler.

Bıçak kemiğe dayanırsa devletin batmasına, ülkenin parçalanmasına, halkın perişan ve hattâ yok olmasına yol açacak çılgınlıklar yapabilirler.

ONLAR sayıca az da olsalar hâkim kast statüsünden asla feragat etmezler.

Şu günlerde zor durumdalar. Birtakım çılgınlıklar yapabilirler. Uyanık ve hazır olmalıyız.

Agresif Dinsizler Adam Olmaz!

ÜLKEMİZDEKİ Masonların, dinsizlerin, ateistlerin, İslâm düşmanlarının, G.Y.'lerin; mâkul (akıllıca) ve hikmetli (bilgece) düşünmeleri, hüküm vermeleri, âdil olmaları mümkün değildir.

Müslümanların çoğunlukta olduğu, millî kimliğin en temel unsurunun (faktörünün) İslâm olduğu bir ülkede; aşırı, militan, agresif İslâm düşmanlığı yapanlarda ne akıl vardır, ne mantık, ne vicdan.

Bendeniz müşrikliğin her türlüsüne karşı olan muvahhid bir Müslümanım ama Hint Mecusîlerinin dinî merkezlerinden olan Benares'te açıkça Hinduizm aleyhtarlığı yapmam. Roma'da otursam, açıkça ve agresif şekilde Katolik aleyhtarlığı yapmam.

Hepsi için söylemem gibi ama bizdeki İslâm ve Müslüman düşmanlarının bir kısmı bir Yahudi sektine (tarikatine) mensuptur ve işleri güçleri Don Kişot'un yeldeğirmenleriyle savaşması gibi İslâm'la ve Müslümanlarla mücadele etmektir.

Bunlar sâbit fikirli insanlardır... Bunlar Nuh derler peygamber demezler... Bunların dengeleri bozulmuştur... Bunlar normal görünürler ama din konusunda paranoyak veya manyaktırlar.

Ben Norveç'te yaşasam, Hıristiyanlarla iyi geçinirim, onları tahkir etmem, onları üzmemeye çalışırım, onların güvenini ve beğenisini kazanmaya çalışırım.

Bizdeki İslâm düşmanları Müslüman halkı tahkir ederler.

O kadar dengesiz, vicdansız ve insafsızdırlar ki, bir lisenin bodrumunda küçük bir oda mescid haline getirilse, birkaç öğrenci orada teneffüs saatlerinde namaz kılsa hemen alarm verirler, dillerine dolarlar.

Şu üsluba bakınız: Adana'da Filan Lise'de (Belki de 8659 numaralı Atatürk Lisesisidir) mescid var ve öğrenciler namaz kılıyor...

Bu adamlar kendilerini Ay'da mı sanıyor?

Uyuşturucu kullanma yaşı 11'e düştü. Umurlarında mı?

Gidin doğum uzmanlarına sorun, 15 yaşındaki bazı öğrenci kızların gayr-i meşru çocukları kürtajla alınıyor. Dertleri mi?

Öğrencilerin yüzde 15'inde bıçak, şiş, sustalı çakı, kama varmış. Önemi yok.

İlle de okullarda mescid olmasın, namaz kılınmasın, gençlik inançlı, iffetli, ahlâklı, hayâlı yetişmesin...

İlle de din dersi verilmesin...

İlle de din ve inanç hürriyeti kısıtlı olsun...

Bu dar kafalıların düzelmesini beklemek hayal olur. Onların gözleri vardır, görmez, kulakları vardır, işitmez, onların kalpleri mühürlenmiştir, vicdanları nasır tutmuştur.

Müslümanlar onlardan adalet, insaf, mürüvvet ve kerem beklemesinler.

Müslümanlar güçlü, vasıflı, cesur, medenî olsunlar; haklarını ve hürriyetlerini söke söke alsınlar.

İslâm ana okulları, İslâm okulları, İslâm lise ve kolejleri, İslâm meslek okulları açsınlar. Dünyanın en mükemmel eğitimini versinler. Bu okullarda küçük mescidler değil, bütün talebeyi içine alacak camiler olsun. Maaşlı imamlar olsun, ezanlar okunsun, cemaatle namaz kılınsın.

Böyle şeyler ideolojik Tevhidî Tedrisat kanununa aykırı olurmuş...

Tevhidî Tedrisat kanunu Müslümanları bağlamaz. Müslümanlar Tevhidî tedrisat isterler. Bu onların hem hakları hem de vazifeleridir.

İnsan hakları, hukuk, adalet, insaf, bilgelik bunu gerektirir


M.Sevket Eygi/Milli Gazete

21.03.2009

Medyanın efendisi Kılıçdaroğlu!


Radikal gazetesi medyada en çok haber yapilan adayın Kılıçdaroğlu olduğunu yazmış,
Baykal'i bile sollamis.Neden acaba?

Sevsinler sizi.CHP nin resmi yayin organi Dogan Medya var gücüyle CHP için çalisiyor.Bilhassa Istanbul'u Topbas'tan koparmak için yalan haber yapmaktan dahi çekinmiyor.




Kiliçdaroglu'nu destekleyen gazeteler:
Hürriyet
Milliyet
Vatan
Radikal.

Türkiye medyasinin neredeyse %70 ini teskil eden bu dört gazetenin destegiyle elbette Kiliçdaroglu birinci sirada olacak.
Fakat neden baskasi degilde kiliçdaroglu acaba.
Pek bilemiyorum amma bu isin altinda bir yolsuzluk var gibime geliyor.Sanki sakinlestirici verilimis ifadesiz yüzüyle iki de bir ekranalara çikan,basinda yer alan bu Kiliçdaroglu bence o kadarda masum degil.

Hele bir seçimler bitsin.Bakin neler çikacak Kiliçdarogluna verilen destegin altindan.

16.03.2009

Darbeciler savaşa girerse..

Darbeciler savaşa girerse..

Arınç söyledi ve kızılca kıyamet koptu..
Çünki yaraya tuz bastı..
Sanki bilmiyor muyuz, darbeci subaylar savaşa girdiklerinde ne olduğunu, kendi gemilerini batırdılar.. Erkaya’yı hatırlayın.
Bizim Erkaya davası hâlâ devam ediyor. Adam yaşasaydı, bugün muhtemelen ETÖ davasında o da sanık sandalyesine oturacaktı.. O da 28 Şubat takımındandı, şu malum Batı Çalışma Grubu’ndan biri idi.. Belki o da ‘Encümen’den biri idi.. Sonra kimlere danışmanlık yaptı biliyorsunuz.. “Hakkımı helal etmiyorum” dedim diye, “Nasıl bir paşaya hakkını helal etmezsin” diye gıyabımda yargılayıp evimi haczettiler, biliyorsunuz..
Malesef, burası öyle bir memleket ki, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
Bir yazar “Onbaşı olamayacakların general olduğu ülke” dedi, kıyamet koptu. 312 General birlik olup dava açtılar.. Sonunda ne oldu peki, Erdil Paşa ER oldu.. Adam haklı çıktı, ama dava hâlâ sürüyor.. Yani, general yaptıkları adam, onbaşı bile olamadı.. “Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki yolsuzluk iddialarına ilişkin açılan davada, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral İlhami Erdil’in ailesi tarafından 3 yıl içinde 1,5 ton çikolata, 60 bin paket sigara, 25 bin kutu kola, bin adet bardak tüketildiği iddiaları gündeme geldi.”
Başbakana “Pezevenk” diyene mi bakarsın, darbe yaptıklarında kellesi kesileceklerin ceset hesabını yapanına mı? Yoksa içki içmeyen bir başbakanın sofrasında içki siparişi veren paşaya mı? Başkomutanı da içki içmiyor şimdi. Ne yapacaktı o paşa yaşasaydı.. Başkomutanına da posta koyacak mı idi? Kendine itaatsizlik eden albaya ne yapardı o paşa.. O zaman Cumhurbaşkanı ona aynı şeyi yapsa yeri olmaz mı idi? Ordu kendi içinden çıkan bu kişilere karşı o zaman bırakın dava açmayı, idari soruşturma bile açamadı..
Erbakan, 28 Şubat’ta Başbakan olduğunda mozoleye çelenk koymak için giderken yanındaki albay kulağına eğilip ne dedi, hatırlıyor mu? O adam şimdi nerededir acaba?
Darbeci subaylar, soyduğu vatanın, baskı altına aldığı halkın inancı, tarihi, onuru, canı için kendi çıkarını tehlikeye atar mı?
Eleştirilen darbeci subaylar. O zaman birilerine ne oluyor ki, hemen gocunuyor, alınganlık gösteriyorlar.. Niye üstlerine alınıyorlar ki? Başbakan “Askerlik yan gelip yatma yeri değil” dedi kıyameti kopardılar..
Bu biraz da Aziz Nersin’lik bir fıkraya benziyor. “Tamam, özür dilerim” diyeceksin. “Askerlik yan gelip yatma yeridir.” Böyle mi diyecek. Bunu mu demek istiyorsunuz.
Hani Aziz Nesin, “Bu milletin yarısı aptal” gibi bir şey söyledi. Hemen homurdanmalar başladı.. O da çıktı özür diledi: “Özür dilerim, sözümü geri alıyorum. Bu milletin yarısı aptal değil” diye..
Bu memleket garip bir ülke. “Hacı, hoca, bey, paşa, efendi” kelimelerini sıfat olarak kullanmak yasak! Ama aynı devlet, nasıl hacı olacağına dair yönetmelik yayınlar, eğitim verir ve hac işini bizzat organize eder, hocaları maaşa bağlar, kimsenin sesi çıkmaz..
Mesela İstiklal Marşı, devleti, ulusun bütününü temsil eden bir takım organizasyonlar dışında bir yerde okunamaz, ama gel gör ki, yasaya rağmen dernek toplantılarında, kooperatif kongrelerde, mitinglerde, spor karşılaşmalarında filan her yerde okunur.. Okumazsan zaten hükümet komiseri zabıt tutar. “Ne yani, İstiklal Marşı’na karşı mısın” diye de sorgular.. Bu işlemlerin çoğu yasaya aykırı işlemlerdir.. İsterseniz İstiklal Marşı yasasını da internetten indirip bir bakın..
Bayrak da öyle. Yahu bir bayrak yasası var. Öyle düğün saloluna kadar her yerde, çivi ile duvara çakılmış bayraklar, bantla cama tutuşturulmuş bayraklar.. Bunlar suç.. Milli maç ya da asker yolcu ediyoruz diye, yağmurlu bir havada arabasının üstüne bayrağı bağlamış, basmış gaza gidiyor adam..
Kürsüye, masaya, masa örtüsü ya da dekor malzemesi gibi bayrak konmuş..
Sanki ilkokul duvar gazetesi gibi Atatürk’ün resmi, büstü, bir vecizesi, bir bayrak, işi abartıp vali, belediye başkanı, cumnhurbaşkanı, meclis başkanı, başbakanın, kimin resmini buldu ise asanlar da var..
Geçengün Zonguldak’ta idim. Sendikanın konferans salonunda “Kömür Türkiye’nin iktisadi kalkınmasının temel kaynaklarından biridir” gibi, Mustafa Kemal’e ait olduğunu iddia ettikleri bir sözü duvara yamışlar. Berberler ve kapıcılar odasında da bu tür yazılar var mı merak ediyorum..
Bakın bayrak ulusun bütününü temsil eder; bir kesim, onu bir başka kesime karşı sahipleniyorsa bu, bayrağın ruhuna ihanet anlamı taşır..
Kim takar bayrak yasasını değil mi efendim.. Hangi belediye başkanı, belediye kültür merkezlerindeki dekor malzemesi yapılan bayrağı indirmeye cesaret edebilir ki.
Paşanın biri gelip imar yasasına, trafik yasasına aykırı, hiç bir estetik değeri olmayan bir heykeli getirip cadde ortasına dikti, sök bakalım şimdi sökebilirsen..
Gecekonduların başına millet Türk bayrağını, Atatürk resmini boşuna dikmiyor.. Hazine arazisine bir Atatürk heykeli dik bakalım, sökebilecek biri var mı? Bursa tarafında biri cami avlusuna Atatürk büstü koymuş, kimse dokunamaz artık ona.. Bizimkiler hacca giderken resmi elbiselerinin üzerine bayrak resmini etiket olarak dikiyorlar.. Cumhuriyet mitinglerini hatırlasanıza.. Kim takar bayrak yasasını! Meraklısı için işte bayrak yasasının ilgili maddeleri (özet olarak): Madde 3- Bayrak, kamu kurum ve kuruluşlarıyla yurtdışı temsilciliklerine ve kamu kuruluşlarıyla gerçek ve tüzel kişilerin deniz vasıtalarına çekilir. Yurt içinde ve yurt dışında yetkililerin araçlarına takılır. Bayrak çekilirken ve indirilirken tören yapılır. Bayrak törenlerinin gereken biçimde yapılmasından o mahaldeki yetkili amirler sorumludur. Bayrağın; nerelerde daimi olarak çekilmeyeceği, hangi kapalı yerlere konulacağı, nerelere fon olarak takılacağı veya asılacağı, kamu kurum ve kuruluşlarından başka yerlerde ne zaman ve nasıl çekileceği, (...) bayrak çekme ve indirme zamanları ile bayrak çekilirken ve indirilirken yapılacak törene ilişkin hususlar, tüzükte gösterilir.(...) Bayrağın Selamlanması: Madde 5- Çekilmesi ve indirilmesi esnasında veya tören geçişlerinde Bayrak, cephe alınarak selamlanır. Bayrağın örtülebileceği Yerler: Madde 6- Türk Bayrağı, Cumhurbaşkanlığı yapmış kişilerin, şehitlerin ve tüzükte belirlenecek asker ve sivil kişilerin cenaze törenlerinde bunların tabutlarına, açılış törenlerinde Atatürk heykellerine veya resmi yemin törenlerinde masalara örtülebilir. Ayrıca milli örf ve adetler göz önünde tutularak bayrağın diğer kullanılma şekil ve yeri tüzükte gösterilir. Yasaklar: Madde 7- Türk Bayrağı, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk veya layık olduğu manevi değeri zedeleyecek herhangi bir şekilde kullanılamaz. Resmi yemin törenleri dışında her ne maksatla olursa olsun, masalara, kürsülere, örtü olarak serilemez. Oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz. Bu yerlere ve benzeri eşyaya bayrağın şekli yapılamaz. Elbise veya üniforma şeklinde giyilemez. Hiçbir siyasi parti, teşekkül, dernek, vakıf ve tüzükte belirlenecek kamu kurum ve kuruluşları dışında kalan kurum ve kuruluşun amblem, flama, sembol ve benzerlerinin ön veya arka yüzünde esas veya fon teşkil edecek şekilde kullanılamaz. (Türk Bayrağı Kanunu No: 2893, Kabul Tarihi: 22/9/1983 Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 24/9/1983, Sayı: 18171, Tertip: 5, Cilt: 22, Sayfa: 599)
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar derler ya.. Bu da işte o hesap. Arınç doğru söyledi.. Arınç’a gocunanlar, öfkesini dışa vuranlar, yarası olanlardır..
Selam ve dua ile.

12.03.2009

Fatiha'matik

İmam yetişemeyince 'Fatiha'yı Ertuğrul Özkök'ün iPhone'u okudu


19 yıl evvel bir silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden Hürriyet Gazetesi eski genel yayın yönetmeni Çetin Emeç, Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki kabri başında anıldı.

Törene geçilirken imamın gelmediği anlaşılınca devreye Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök girdi; ancak iPhone'uyla... iPhone'unda 'Fatiha' suresi kayıtlı olan Özkök, telefonunun hoparlörünü açarak, kalabalığı büyük bir sıkıntıdan kurtardı. Törende Ertuğrul Özkök'ün yanı sıra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç, Star Haber Grup Başkanı Uğur Dündar, Hürriyet Gazetesi yazarı Doğan Hızlan, Çetin Emeç'in eşi Bilge Emeç ve kızı Mehveş Emeç katıldı. Yaptığı konuşmada, Çetin Emeç'i anma törenini kurumsal bir hale getirdiklerini belirten Ertuğrul Özkök, bunun ardından çok konuşulacak telefon hadisesine imza attı. İmamın olmadığını gören Özkök, cep telefonundan Fatiha Sûresi'ni açarak katılımcılara dinletti. Katılımcıların dua etmesinin ardından tören sona erdi. İstanbul, Zaman

Peygamber ocagimi dediniz?

Kanser tedavisi gören eşim GATA'dan atıldıktan 20 gün sonra hayatını kaybetti Melik Duvaklı


Yüzbaşı Sadık Güray Balatekin, 1999 yılında eşi başörtülü diye TSK'dan ihraç edildi. Beylik tabancası, TSK kimlik kartı ve sağlık karnesi elinden alındı. GATA'da mide kanseri tedavisi gören eşi hastaneden çıkarıldı. Aliye Balatekin, 20 gün sonra hayatını kaybetti.

Sadık Güray Balatekin 1988 yılında Kara Harp Okulu'ndan 'topçu teğmen' olarak mezun olur. 1989 yılında Diyarbakır'a tayin edilir. Aynı yıl hayatını matematik öğretmeni Aliye Hanım'la birleştirir. Körfez krizinin çıktığı 1991 yılında geçici görevle Silopi'de çalışır. 17 Kasım 1992'de gerçekleşen bir çatışmada iki yaşındaki oğlu ve 7 aylık hamile eşi ölümün eşiğine gelir. Balatekin ailesinin kaldığı lojmana isabet eden roket mermisi, çocuk odasının duvarını delerek infilak eder. Olaydan çok etkilenen Aliye Balatekin girdiği duygusal durumdan kurtulamaz ve mesleğine ara verir. Balatekin'in tayini 1993'te Çorlu Topçu Alayı'na çıkar. Aynı süreçte eşinin başörtüsü sebebiyle baskılara maruz kalır. Atamalarda dikkate alınmak üzere şahsının, eşinin ve 12 yaşından büyük çocuklarının fotoğrafları istenir. Fotoğraflarda eşlerinin başı kapalı olanlar takibe alınır. Başörtüsü, atamalarda etkisini gösterir. Topçu sınıfında olmasına rağmen 1998 yılında piyade taburu bünyesindeki bir bölük komutanlığında görev yapmak üzere Ardahan'a tayin edilir. Yüzbaşı Balatekin, PKK'ya karşı silahlı mücadele verirken Ardahan'da bulunan eşi başörtü baskısına maruz kalır. Subay eşleri ile birlikte kantinin bahçesinde otururken, garnizon komutanının talimatıyla nöbetçi subay tarafından uzaklaştırılır.

1999 yılının baharından itibaren eşinde karın ağrıları baş gösterir. İstanbul'da yapılan tetkikler sonucunda Aliye Hanım'a mide kanseri teşhisi konulur. GATA, 16 Ağustos 1999 tarihli raporunda 'hastalığın hayati önemi haiz olduğunu' belirterek, 'hastanın takip ve tedavisi için onkoloji kliniklerinin bulunduğu bir merkezde ikameti uygundur' kararı verir. Rapora dayanılarak yüzbaşının tayini Ankara'ya çıkarılır. Eşi GATA'da kemoterapi tedavisi görmeye başlar. Kasım 1999'a kadar 6 kürlük tedavinin 4'ünü tamamlar.

Her şeyin yolunda gittiğini düşünen Güray Balatekin 29 Kasım 1999'da üzerinde yüzbaşı üniforması ile görev yaptığı birliğin kapısından girdiğinde ihraç edildiğini öğrenir. TSK kimlik kartını, beylik tabancasını ve sağlık karnesini teslim etmesi istenir. Yüzbaşı, ihraç edildiğini ölüm döşeğindeki eşinden ilk başta saklar. Bir hafta sonra Aliye Hanım da durumdan haberdar olur. Yüzbaşı Balatekin, TSK'dan ihracıyla birlikte tüm sosyal haklarını kaybettiği için GATA'da kanser tedavisi gören eşinin tedavisi yarım kalır. Talihsiz kadın, 15 Aralık'ta vefat eder. Balatekin en çok eşinin durumu bilindiği halde ihraç edilmiş olmasına içerlenir.

Kanser hastası eşimin, Ergenekon sanıkları kadar değeri yokmuş

Aradan geçen 10 yıl boyunca yaşadıklarını içine atan Balatekin, GATA'nın Ergenekon sanıklarına karşı koruyucu muamelesi üzerine konuşmaya karar verdiğini söylüyor. Balatekin, GATA'nın şimdiki tutumuna isyan ediyor. Kendisine reva görülenlerle terör örgütü kurma iddiasıyla tutuklananlara gösterilen ihtimamı karşılaştırmadan edemiyor: "Biz vatan için gerektiğinde canımızı tehlikeye attık. 20 yıl boyunca çatısı altında bulunduğum TSK'da hiçbir soruşturma geçirmedim. 21 tane takdirname aldım. Eşimin başörtülü olması nedeniyle ihraç edildim. Tedavisi yarım kaldı. Ama şimdi, bakıyorsunuz örgüt üyesi olmaktan yargılananlar GATA'da farklı bir muamele görüyor."

Zaman 12/03/2009

Sigortali torun savunmasi

10 aylık torununa sigorta yapılmasını böyle açıkladı: Etik değil ama torunumu sevmekten vazgeçmem

12/03/2009

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu, torunun 30 Nisan 2008 tarihinde yürürlüğe giren yeni SGK kanunundan bir gün önce sigortalanmış olmasını etik bulmadığını söyledi. Yapılanın yanlış olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "Ancak bu durum benim torunumu sevme hakkımı elimden alamaz" dedi.

CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun oğlundan sonra torunun da erken emekli olması için yeni SGK Kanunu'ndan önce sigorta yapıldığı ortaya çıktı. Daha önce Kemal Kılıçdaroğlu'nun Çalışma Bakanlığı'nda Müsteşar Yardımcılığı yaptığı sırada 14 yaşındaki ortaokul öğrecisi oğlu Kerem'i sigortalattırdığı ortaya çıkmıştı. Kılıçdaoğlu'nun kızı Azime Aslı Nadir'den olan ve şu an 1,5 yaşında olan torunu Duru Nadir'in de 29 Nisan 2008'de 10 aylıkken bir firmada 2 gün çalışmış gibi gösterildiği ve sigorta girişinin yapıldığı belirlendi.

Bugün Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ziyareti sırasında torunu ile ilgili sorulara muhatap olan Kılıçdaroğlu, "Yapılanı etik olarak doğru bulmuyorum. Ben İstanbullulara her zaman doğru söyleceğime dair söz verdim. Yapılan yanlış. Ancak bu benim torunumu sevme hakkı elimden alamaz" dedi

İstanbul'un 2010 Kültür Başkenti'ne hazır olup olmadığı ile ilgili bir soruyu da cevaplandıran Kılıçdaroğlu, Kütür Başkenti Kurulu'nun iyi yönetilmediğini belirtti. Yönetim biçimini eleştiren Kılıçdaroğlu "Burada en büyük kararlılık Kadir Topbaş'a düşüyor. Şu ana kadar hangi kent Avrupa Kültür Başkenti seçilmiş ise orada karar mekanizmasının başında o kentin belediye başkanı vardır. İstanbul kültür başkenti ise neden Ankara'dan yöneteliyor? Bu soruyu sormamız lazım. Ankara'nın bırakması lazım İstanbul kendisini yönetebilir. İstanbul'da Kadir Topbaş bu yönetimin başında olması lazım. Genel sekreteri kendisi atayabilir. Kadir Topbaş'a bu uyarıya yapmak istiyorum." dedi.

TİM'de katılımcılara İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olması durumunda hayata geçirmeyi planladığı projeleri anlatan Kılıçdaroğlu, yaklaşık bir saat süren oturumda kendisine yöneltilen soruları da cevapladı. İstanbul'un merkezi ve çevresi ile ayrı iki kent olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu bu durumu ortadan kaldıracağını belirtti. İstanbul için 5 yıl içinde 80 km metro sözü veren Kılıçdaroğlu, İstanbul'da meydan ve trafiğe kapalı alan sayısınıda arttıracağını söyledi.

Kılıçdaroğlu, TİM'deki programının ardından buradan ayrıldı.

(CİHAN)

Milli şairi anma gününde, dindar tabusu devam etti

Milli şairi anma gününde, dindar tabusu devam etti


Diyarbakır'da İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy için düzenlenen anma töreninde başörtülü 2 bayanı gören askeri erkân törene katılmadı. Vali Hüseyin Avni Mutlu ise konu ile ilgili gazetecilerin sorularını yanıtsız bıraktı.

Diyarbakır Valiliği ile Milli Eğitim Müdürlüğü'nün ortaklaşa düzenlediği ve İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy'un anıldığı törene 7. Kolordu Komutanlığı adına katılmak için gelen askeri erkân, salondaki başörtülü 2 bayanı görünce törene katılmayarak kültür merkezini terk etti.

Edinilen bilgiye göre; anma töreninin yapılacağı salonda tüm hazırlıklar tamamlanarak protokolün yerini alması beklendi. Protokol yerini almaya başlarken, törene katılmak için kültür sarayına gelen subaylar salona girmeden önce görevli askerleri salona gönderdi. Protokolün 3. arka sırasında başörtülü 2 bayanı gören görevli askerler, yetkililerden çıkarılmalarını rica etti. Bunun üzerine Diyarbakır Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Ömer Yıldızhan, bayanlara salonun üst arka tarafına geçmesini rica etti.

Bayanlar yerinden kalkarak gösterilen yere geçerken, askeri erkân salona girmeden binayı terk etti. Askerlerin protokoldeki koltukları anma töreni boyunca boş kaldı.

Törenin başlamasına 2 dakika kalan salona gelen Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni Mutlu, tüm olanlardan habersiz anma törenini izledi. Törende öğrencilerin okuduğu birbirinden güzel şiir ve kompozisyonlar büyük alkış aldı.

Şiirlerin ardından ünlü şair Akif'in hayatının anlatıldığı konferansı Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Öğretim görevlilerinden Doç. Dr. İdris Kadoğlu ile Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin Uludağ verdi.

Salonda yerinden kaldırılan başörtülü bayanın konferans veren Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. İdris Kadoğlu'nun eşi olduğu ve çocuğuyla birlikte konferansı dinlemeye geldiği öğrenildi.

Kadoğlu, yaşananlardan haberinin olmadığını söyledi. (CİHAN)

ZAMAN/12/03/2009


11.03.2009

HENÜZ 10 AYLIK AMA İŞÇİ

KILIÇDAROĞLU NE KADAR DÜRÜST?
Ama, bana göre;
Bay Kılıçdaroğlu, pompalandığı ve şişirildiği kadar “dürüst” değil!..
Hayır, Bay Kılıçdaroğlu’nun “SSK Genel Müdürlüğü” dönemlerine kadar gidip, “hükümlü çalıştırma” kontenjanına, genellikle “PKK’lıları veya solcu militanları” doldurduğunu hatırlatacak değilim!..
Çok yazdığım için, Kemal Kılıçdaroğlu’nun oğlu Kerem’in, henüz 14 yaşında, yani “ortaokul 3. sınıfta öğrenci” iken, yani “her gün okula gidiyor”ken, aynı zamanda Ekinciler Holding adlı bir firmada “işçi” olarak çalıştığını; yani hem “öğrenci” ve hem de “işçi” olup, “sigortalı” gösterildiğini, böylece “erken emeklilik” imkanından yararlanacağını da yazacak değilim!..
Belki yazmak gerekir ama;
“Kılıçdaroğlu’nun ikiz kardeşi Adil Kılıçdaroğlu”nun; İzmit’te yöneticisi olduğu “kooperatif”te “zimmetine para geçirmek”ten ve aynı kooperatifte “kaçak su kullanmak”tan sanık olduğunu da yazacak değilim!..
Ama, şunu yazmak durumundayım:
Bu Kılıçdaroğlu mu dürüst?..
Bütün bu “şaibeli” durumlar karşısında susan, kılını kıpırdatmayan bir adam “dürüst” olacaksa, başkalarında “leke” aramasına, onlara “çamur” atmasına ne lüzum var ki?!?..
Madem önemli olan “dürüstlük”tür, Meclis’teki 550 milletvekilinin tamamı, “en az Kılıçdaroğlu kadar” dürüsttür!..
Hatta, birçokları Kılıçdaroğlu’ndan da dürüsttür!..
Çünkü onların, en azından “erken emeklilikten yararlanacak oğul”ları, “zimmetine para geçirmek” ve “kooperatif için kaçak su kullanmak”la suçlanan bir “ikiz kardeş”leri yoktur!..





HENÜZ 10 AYLIK AMA İŞÇİ!

Ve tabiî, yine “erken emekli olsun” diye “10 aylıkken sigortalı” gösterilen bir “torun”ları da yoktur!..
Efendim, bugünkü “sürmanşet”imizde de okuyacağınız gibi; “Kemal Kılıçdaroğlu uzmanı” olan muhabirimiz Hüseyin Kulaoğlu’nun kaleminden “torun” olayı şöyle:
“Kemal Kılıçdaroğlu’nun İzmir’de yaşayan büyük kızı Azime Aslı Kılıçdaroğlu Nadir’in çocuğu Duru Nadir’in SGK kayıtlarında henüz 10 aylıkken bir firmada 2 gün çalıştığı ve 40 TL para kazandığı görülüyor.
İzmir Konak’ta 4 Haziran 2007 Pazartesi günü doğan Kemal Kılıçdaroğlu’nun torunu Duru Nadir’in, henüz 10 aylık bir bebekken SGK kayıtlarında 29 Nisan 2008 Salı günü bir şirkette işe girerek çalıştığı görülüyor. 30 Nisan Çarşamba günü de olmak üzere 2 gün çalışan torun Nadir, bu çalışmanın bedeli olarak 40 TL para kazanıyor.
10 aylık Duru Nadir’in bu yaşında 40 TL kazanması şaşırtıcı bulundu. Duru bebeğin sigorta girişinin 30 Nisan 2008’de yürürlüğe giren yeni SGK yasasından sadece 1 gün önce yapılması dikkat çekti.”
Bir not daha:
“10 aylık torun” SGK’lı olarak “sadece bir gün” çalışıp “erken emeklilik hakkı” kazandığının ertesi günü “işten çıkarılmış”(!) iyi mi?!?..
Demek oluyor ki; “Kılıçdaroğlu ailesi”nin bütün fertleri “uyanık” insanlardır!.. O kadar “uyanık”lar ki; “kar”da yürüyüp, “iz” belli etmiyorlar!.. “Saman altından su yürütüyorlar” ama kimse görmüyor!..
Baksanıza;
Bay Kılıçdaroğlu’na, “mahkûm kadrosunda çalıştırılan PKK’lıları” soran yok!..
“İkiz Kılıçdaroğlu” deseniz, “zimmet” ve “su hırsızlığı” işinden paçayı kurtarmış!..
Oğul Kerem bey evlâdımız ise; her ne hikmettir ki; “çocukken çalışmaya”(!) pek bi meraklı imiş ama, “kocaman adam” olduğu halde, bir işte çalışmıyor, dolayısıyla hâlâ “baba parası” yemekle meşgul!..
Hem, niye çalışsın ki; nasıl olsa, henüz 14 yaşında iken “erken emekliliği” hak etti!..
Torun Duru Nadir’e gelince... Kerata hepsinden de “uyanık” çıktı!.. Şu hale bakın; “dayı”sı Kerem 14 yaşında “çalışmaya”(!) başlarken, o “henüz 10 aylık”ken “iş hayatı”na (!) atılmış!..
Sizin anlayacağınız;
Henüz “Dede” veya “Baba” demeye başlamadan, Napolyon gibi “Parra!.. Parra!.. Parra!” demeye başlamış ki; “10 aylık”ken bunu yapan bir bebek, “10 yaşına” geldiğinde Allah bilir neler yapar!?!..

TÜRKİYE’NİN EN UYANIK 76 BEBEĞİ!
Daha şimdiden “Türkiye’nin uyanık 76 bebeği” arasına girdi ya, büyüdüğünde “CHP’nin başına” lider bile olur!..
Madem söyledim; şu “76 uyanık bebek” konusunu biraz açayım: Efendim; “erken emekli olsun, yüksek maaş alsın, emeklilik sonrası da çalışabilsin” diyerek, Sosyal Güvenlik Reformu’ndan önce, yani 1 Ağustos 2008’den önce, Türkiye genelinde “çalışmaya” (!) başlatılan bebeklerin sayısı 76 imiş!..
Evet evet, “Sıfır-Beş yaş arası” olup da “sigortalı” yaptırılan çocukların sayısı 76 imiş!.. O dönemde; “reformdan etkilenmesin” denilerek sigortalı yaptırılan, “76 bebek, 40 bin çocuk” varmış, iyi mi?..
Herhalde söylemeye gerek yok; “Dürüst”(!) Kemal Kılıçdaroğlu’nun torunu Duru da, işte bu “76 bebek” arasındadır!..
Dedim ya; bu “Kılıçdaroğlu ailesi”nin bütün fertleri “uyanık” olmalı!.. O kadar “uyanık”lar ki; torun, henüz “10 aylık” iken “1 gün” çalışıyor ve böylece “bütün hayatını” kurtarıyor!..
“Dürüst”(!)lüğün bu kadarına da pes!..


Hasan Karakaya - Vakit





Powered by ScribeFire.

5.03.2009

Çankayanin sokaklari

Epey zamandir yazacaktim bir türlü baslayamadim.Yani üç bes kelime yazmak zormu? Hayir zor degil tabiki.Fakat ben istedimki yazmisken memlekette çektigim resimleride ekleyeyim. Resimler tabiki makinada.Fotograf makinasini bilgisayara takacaksin,resimleri aktaracaksin hardDisk'e,sonra bloger transfer edeceksin ..Yani bir sürü is.Ha bugün ha yarin derken bu zamana kaldi.Neyseki bir kismini googl Picasa araciligi ile internete göndermistim.Arkadaslar oradan görme imkani buldu.
Ee simdi niye bu yaziyi yaziyorumki, aradan 6 ay geçmis ?.

Televizyonlarda belediye seçimleri sebebiyle adaylar ne yaptiklarini ne yapacaklarini anlatiyorlar.Bende bu sebeple birkaç resim yayinlamak istedim.


Birinci sitemim Ankara büyüksehir Belediyesi Melih Gökçek için.Bu yaz Ankara Dikmen caddesinde yogun kaldirim çalismalari vardi.
Ayrilmis yolun ortasinda bir levha var.

Sayin Melih Gökçek veya ilgili memurlarina soruyorum:


"Bordür" ne demek
"Tretuar" ne demek
Ben Fransada yaşadigim için biliyorum ama türkçe varken neden ecnebi kelimeler kullaniliyor.
Şuna Kaldırım ve kenar çalışması dense daha iyi olmazmıydı?







Ikinci sitemimde Çankaya belediyesine.Ankarinin en lüks mevkisi.Bunu herkes biliyor.Fakat ne yazikki Çankaya sokaklari yürekler acisi.Gece yarisi sokaklarda dolasmak çok tehlikeli.

Burasi Abdi ipekçi parki.Çöpler ortalikta yigilmis.














Bu cadde Dikmen-Kizilay arasinda bulunan ve ayni zamada Genelkurmay,Meclis,Bakanliklar binalarinin yanindan geçen cadde.Yani Ankaranin en lüks bölgesi.Ama malesef kaldirimin(tretuar degil kaldirim) ortasinda demir çubuklar dikili birakilmis.Geceleyin biri takilsa ...






Ayni caddeden baska bir görüntü.