21.09.2007

İşte size, gerçek bir “mahalle baskısı”!

22.09.2007
Mahalle baskısı” gündeme oturdu.. Herkes “mahalle baskısı”ndan bahsediyor!
Ben de o zaman, bir mahalle baskısı anlatayım. Ama öyle tahminlere,
hayallere, paranoya haline gelmiş kişisel saplantılara dayalı bir
“mahalle baskısı” değil.. İsteyen herkesin, açıp belgelerini
inceleyebileceği, öncesi ve sonrası ile mahalle baskısının neleri
gerçekleştirdiğinin apaçık görülebileceği somut bir olayı anlatayım.>Hayır
hayır.. İstanbul Üniversitesi’nde kurulan ikna odalarında, “mahalle
baskısı” ile kızların başlarının açtırılması değil benim anlatacağım.
Sabahtan akşama, televole programları ile övülen, güzel gösterilen
çıplaklık istikametli “mahalle baskısı” da değil; benim anlatacağım.
Yarışma
programından, eğlence programına kadar, siyasi konuların tartışıldığı
açıkoturumlara kadar izleyicilerin özenle başı açık kişilerden
seçilerek, başörtüsüz bir dünya gösterimi şeklindeki “mahalle baskısı”
da değil konum değil.
Tüm bu tekil olayların arka planındaki hukuki
altyapıyı oluşturan sürecin dönüm noktasını oluşturan “mahalle
baskısı”nı anlatayım size..
Başörtü bu ülke insanlarının hemen her
evinde bulunan bir kıyafet şekli iken, nasıl bir “mahalle baskısı” oldu
da, yasak haline geliverdi?
Tarih 1992. Henüz “Adalet Bakanlığı’na
5.000 kadro aldım. Ne yani, bu kadroları Refah ve MHP’lilerle mi
dolduracaktım.Tabii ki kendi teşkiatımla doldurdum” diyen CHP’li Mehmet
Moğultay henüz AdaletBakanı değildir. 22 Temmuz’da CHP’den milletvekili
adayı olan Yusuf Kenan Doğan da, AdaletBakanlığı müsteşarlığına daha
yeni getirilmiştir.
Öğrenci işleri ile ilgili özel görevli
Danıştay’ın 8. Dairesi, bakın 13.11.1992’de, ne karar vermiş? Hemen
hatırlatalım, bu karar verildiğinde, Anayasa Mahkemesi’nin türbanla
ilgili iki ayrı kararı da çıkmıştı. Yani Anayasa Mahkemesi’nin
kararlarına rağmen, 8. Daire bu kararı vermişti!
Danıştay 8.
Dairesi, 1992/609 es, 1992/2809 k. sayılı kararında diyordu ki:
“Davacı, yönetici ve öğretmenlerinin uyarılarına karşın derslere ve
sınavlara başörtülü olarak girdiği gerekçesiyle Yükseköğretim Kurumları
Öğrenci Disiplin Yönetmeliğinin 7.maddesinin (a) ve (e) bentleri
uyarınca kınama cezası ile cezalandırılmıştır. Yönetmeliğin
7.maddesinin (a) bendinde, öğrencilik sıfatının gerektirdiği saygınlık
ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak, (b)
bendinde de, ders, seminer, uygulama, laboratuvar, atelye çalışması ve
konferans gibi çalışmaların düzenini bozmak, kınama cezasının
gerektiren eylemler arasında sayılmıştır. Belirtilen maddede,
yükseköğretim kurumlarında başörtülü olarak bulunmanın kınama cezasını
gerektirdiği yolunda herhangi bir kural yer almamaktadır. Davacının
eyleminin, Yönetmeliğin 7.maddesinin (a) ve (c) bentlerindeki eylemlere
de uymaması karşısında disiplin cezası ile cezalandırılmasında hukuka
uyarlık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, dava konusu kınama
cezasına ilişkin işlemin iptaline karar verildi.”
Karar açık ama, bir de ben özetleyeyim..
Hani
yıllardır biz diyoruz ya, “Kanunda kılık kıyafetle ilgili bir yasak
yok. Yönetmelikte de yok.Siz nasıl, kıyafet sebebi ile öğrencileri
cezalandırırsınız?”
İşte onu söylüyor Danıştay 8. Dairesi. Disiplin
yönetmeliğinde kılık kıyafetle ilgili bir yasak olmadığına, bir
cezalandırma öngören düzenleme olmadığına göre, “türban takan öğrenciye
kınama cezası veremezsiniz” diyor. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına
rağmen bunu söylüyor.Çünkü Anayasa Mahkemesi’nin kararını yeni bir
uygulamaya yol açacak şekilde yorumlamıyor!
Tamam mı? Tamam..
Sonra
Seyfi Oktay’lı,Mehmet Moğultay’lı, Kenan Doğan’lı yasakçı kafadaki
Adalet Bakanlığı kadrosu ile (bu üç kişi de sol partilerde
milletvekilliği bakanlık, milletvekili adaylığı yapmış isimlerdir)
“mahalle baskısı” başladı..
“Mahalle baskısı” başlayınca ne oldu?
Danıştay’ın
uzman dairesinin, uzun uzun gerekçelerle izah ettiği ve “mevzuatta
türbanlı öğrenciye kınama cezası verilmesine yönelik bir madde yok”
diyerek bir öğrenciye verilen kınama cezasının iptali kararı, 17.6.1994
tarihli gerekçesi bile olmayan bir kararla iptal edildi!
“Mahalle baskısı” başlamıştı!
Hem
de öyle tek tek üniversite öğrencilerine falan değil. Yüzbinleri,
milyonları etkileyecek kararları alan bağımsız hakimlere, sol kafalı
bakanın “mahalle baskısı” başlamıştı!
Mahalle baskısı başlayınca ne
oldu peki? Öğrenci işlerinin uzmanı olan Danıştay 8.Dairesi, başladı
tam aksi yönde kararlar vermeye!
Hani diyeceğim ki (uzman daire de
olsa), göremediği, atladığı bir maddeyi, “mahalle baskısı”nı yaptığını
ileri sürdüğümüz kesim bulmuş, bu dairenin üyelerine göstermişlerdir.
Mahalle baskısı ile de olsa, sonuçta yanlıştan dönüp, doğru yönde
kararlar vermeye başlanılmıştır.
Dairenin yeni kararlarında bu yönde bir ışık var mı?
Ne
gezer?.. O; tüm kanunları, yönetmelikleri tek tek irdeleyen, maddeleri
sıralayıp “kıyafete ceza verilen bir madde yok” diyen uzman daire,
“mahalle baskısı”nı tam olarak sindirmiş şekilde, evvelki gerekçesini
ortadan kaldıracak tek bir ifade kullanmadan, soyut cümlelerle “kınama
cezası uygundur” demeye başladı..
Yetmedi, “mahalle baskısı” 28
Şubat’ta daha da azgınlaşınca, türbanlı öğrencileri okuldan
uzaklaştırmaya başladılar.. Oysa yönetmelikte, kınama cezası bile
öngörülmüyordu ki, uzaklaştırma cezası öngörülsün!
8.Daire “mahalle baskısı” altındaydı.
Kınamaya
bile “Hukuka aykırı” diyen daire, uzaklaştırmaya bile “Hukuka uygundur”
demeye başladı. Sonra üniversiteler türbanlı öğrencilere “tasdikname”
vermeye başladı.
Mahalle baskısı altındaki daire yine “hukuka uygundur” dedi..
Bir
sonraki aşamaya gelindi, başörtülü öğrencilerin, okula hiç kayıtları
yapılmadı.. Mahalle baskısı burada da kendini gösterdi.. Uzman daire,
buna da “hukuka uygundur” dedi..
İşte size gerçek bir “mahalle
baskısı”.. 1992’de, objektif şekilde incelenip, her dürüst hukukçunun
altına imza atacağı yansız bir karar.. Ve sonraki yıllarda, her geçen
gün daha da sertleşen, daha da yasakçı bir tavra bürünen, daha da
hukuktan uzaklaşan “mahalle baskısı” altındaki kararlar!

Powered by ScribeFire.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa