20.12.2008

O çocuklar hiç büyümezler

Türkiyeli türklerle karsilastigimda en ufak çocuklarla bile anlasamaz hale geliyorum.Onlarin konustugu türkçe sanki uzaydan gelmis bir dil gibi geliyor bana.Benim konustugum türkçeyi nasil rahmetli dedem anlamkta zorluk çekiyorsa bende 21.asrin türkçesini anlamakta zorlaniyorum.

Halbuki sonradan ögrendigim fransizcayla,genç nesillerle anlasmayi birakin bir kenara 3 asir önce yazilmis kitaplari bile okuyup anliyabiliyorum.
Türkçedeki bu hizli degisim bilinçli olarak yapiliyor.

Tek amaç halkin tamamen geçmisiyle koparilmasi.Zaten 80 yil önce yapilan inkilaplarin gayeside bu degilmiydi. Osmanli ile baglantisini kesmek.
Basaramadilar.Anadoluda halen öz türkçe konusuyor millet.Fakat Anadolu halkida devletin ideoloji kampi,beyin yikama merkezi gibi çalisan okullari sayesinde gerçek kimliginden siyrilmya basladi.

Bizim köyde bile yeni nesil kanıtlıyor,anıtlıyor,yanıtlıyor,olasallaştırıyor yada olanak buluyor.
Kökü dışarıda sözde aydınlar milletin diliyle diniyle urgraşıp duruyor.
Kurmuşlar bir sözde "türk dil kurumu" ,yaptıgı tek sey kelimeleri degistirmek.Halbuki bati ülkelerinde bir halkin kullandigi kelime atilip yerine uyduruk baska bir kelime icat edilmez.Halk neye ne diyorsa o kabul edilir.

Eger halk arasinda bilinmeyen bir nesne icat edilmis ise o nesneye bir isim bulunur.Bu vakalar ekseriyatla bilgi islemle ilgili alanlarda basgösterir.
Mesela fransizlar ingilizcede "computer" kelimesine karsilik "ordinnateur" kelimesini icat etmisler.

Asagida alinti yaptigim yazi bu sahtecilik merakini daha iyi anlatiyor.

Önce dilimizi bozdu o çocuklar...
“Olanak” buldukları ve sevindikleri gün hiç hatırımdan çıkmaz.
Sonra “yanıt” vermeye başladılar...
Biz soru sorduk, cevap istedik, onlar kabzımal edasıyla: “Bizde cevap yok, alırsanız yanıt vereceğiz” dediler...
Bir ülkenin dili bozulmadan dininin bozulmayacağına, dini bozulmuş ülkenin yok olacağına inanmışlardı...
“Sorun” ettiler her şeyimizi...
Açlığa ‘sorun’ ve tokluğa ‘sorunsal’ ilave ettiler... İtirazlar baş gösterince “hukuksal olanaklar” buluverdiler...
Baksanıza, şerefli hiç kimse göremiyoruz... Halbuki etraf “onursal” dolu...
İçki aleminde bardakları kaldırırken “onura” demediler, “şerefe” diyerek halt ettiler...
O günlerde şu dörtlüğü yazmıştım:
Şerefe kalkan bardaklar
Şeref vermez şerefsize.
Bre ayyaş dangalaklar
Lazım değil şeref size..
Anlamadılar galiba... Anlasalar da verecekleri “yanıt” tükenmişti herhalde...
Dini meselelere “dinsel sorun”, Türk’e ait olana ise “Türki” kuyruğu taktılar...
Kovdukları fikrimizin yerine “düşünsel” hıyarı ektiler... Erik içinden araklama bir “içerik” soktular lügatimize ki muhtevayı kaybettik...
Şimdi toplandılar ve Ermenilerden özür dileme semahına başladılar...
Abdurrahim Karakoç


0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa