10.10.2009

Yerden bomba ve ceset ‘fışkırıyor’, gökten bomba yağıyor!

Yerden bomba ve ceset ‘fışkırıyor’, gökten bomba yağıyor!

Başbakan ne diyordu; “Ahmet Yesevi'siz, Hacı Bektaş'sız, Pir Sultan'sız, Hacı Bayram Veli'siz Türkiye öksüz ve dayanaksız; Yunus Emre'siz Türkiye dilsiz, Mevlânâ'sız Türkiye ruhsuz kalır. Sabahat Akkiraz'a kulak vermeyen Türkiye, türküsüz kalır. Tatyos Efendi'yi yok sayan besteler yarım kalır. ‘Hoşçakalın İki Gözüm’ diyen Ahmet Kaya'ya vefa göstermeyen şarkılar eksik kalır. Mehmet Akif'siz bir Türkiye tahayyül edilemezse, Nazım Hikmet'siz Türkiye eksik sayılır. Görüşlerini kabul edersiniz etmezsiniz ama, Ahmed-i Hani'siz, Bitlisli Said Nursi'siz bir Türkiye'nin maneviyatı noksan kalır."
Başbakanın genel kurul konuşması, aslında Türkiye’de bazı şeylerin değişmeye başladığını gösteriyor. Biz, bütün farklılıklarımızla Türkiye bileşenlerini oluşturuyoruz.. Farklılıklarımıza rağmen, barış içinde bir arada yaşayabiliriz. İşte Türkiye’nin duymak istediği mesaj buydu..
Bu listeyi daha da uzatmak mümkün. Donizetti Paşayı, Zonaro’yu, Ali Ufki Beyi, Balyan Ustayı, nereye koyacaksınız? Sahi TBMM Başkanı, Dolmabahçe Sarayı’ndaki bu ustalara ait eserlerin kataloglarını, CD’lerini, reprodüksiyonlarını neden yayınlatmaz?.. Ve tabii daha niceleri.. Kültür Bakanlığı bugüne kadar Mem û Zîn’i neden yayınlamadı ki?
Bu topraklar hep biraz kan kokar.. “Şüheda fışkırır toprağı kazsan şüheda” diyorduk ki, şimdi köylerin kuytu köşelerinden insan kemikleri ve ceset topluyoruz.. On binlerce kayıb insanın ise, cesetleri bile yok..
Ceylan vakası, bir yandan magazinleştirilen, öte yandan komplo teorileri ile daha da gizemli bir hale gelen “testereli kent vahşeti”nin gölgesinde kaldı.. Faili meçhul bir havan saldırısı, sanki hedef seçilmiş gibi küçük Ceylan’ın bedenini buldu ve onu paramparça etti.. Annesi yavrusunun cesedine ait parçaları eteğinde taşıdı..
TSK, “ilk tesbitlere göre”, bölgedeki askeri birliklerden bu yönde bir atış olmadığını açıkladı.. Ancak ardından ikinci bir vaka yaşandı. Ne var ki, bu kez kurban 12 yaşında “körpe bir Ceylan” değil. İddiaya göre, “Tunceli'nin Mazgirt ilçesine bağlı Ataçınar köyü, Alidost mezrasına, Ataçınar Jandarma Karakolu'ndan havan mermisi atıldı. Hayvanların otladığı alana düşen havan mermisinin patlaması sonucu büyük ve küçükbaş olmak üzere 9 hayvan telef oldu. Havan mermisinin düştüğü sırada hayvanlardan 10 metre uzaklıkta bulunan çoban Niyazi Şahin ise, yara almadan kurtuldu. Patlama sonrası korkan 10 küçükbaş hayvan ise kayboldu.”
Terör ya da ihmal bu kez arkası arkasına çobanları bulmaya başladı. Gerçekten bu bir tesadüf mü? Tesadüfün bu kadarı fazla değil mi?
TSK yetkilileri, el aleme nizamat vermeye çalışırken, hanelerinde olan bu olaylara karşı neden asıl vermeleri gereken tepkiyi vermezler ki!
Utanıyor insan. Askeri karakoldan; Ceylan’ın “şehid” düştüğü yerde incelemeye gitmek isteyen savcıya, “Gelme” demişler..
Sahi Çoban Ceylan, devlet memuru olmadığı için şehid sayılmayacak değil mi şimdi!
Eminim Ceylan’ı devlet törensiz gömmüşlerdir.. Ve ailesine de şehid maaşı ödenmeyecektir!..
Peki Ceylan ne için öldü, ya da öldürüldü? Ya da Ceylanlar..
Sorumlular kim? Emri veren kim, ihmali görülen kim? Ceylan, halk arasında konuşulan şekli ile “eğitim zayiatı” ya da “görev zayiatı” mı yoksa!
Birinin şu iddiaya bir cevap vermesi gerekir: "Ölümünden bir gün önce (22 Eylül) bana 'Komutanla tartıştım' mesajını çekti. Görüşmelerimizde, 'Komutan beni kafaya takmış. Bir şey olacak' diyordu. Cizre'de kaza kurşunuyla hayatını kaybettiği iddia edilen Uzman Çavuş Ahmet Solgun'un ölümüyle ilgili kuşkular artıyor. Anne Fatma Solgun, oğlunun öldürülüp kaza süsü verildiğini ileri sürerken, nişanlısı Serap Aşar da aynı istikamette çarpıcı açıklamalarda bulundu.”
Daha birkaç gün önce okumadık mı, bir yarbayın, astsubaylara bilerek, kasten, emekli astsubaylar derneğince dava konusu yapılan, ve suç duyurusunda ifadesini bulan nasıl aşağılık işkenceler uyguladığına dair ses kaydını.. Bunlar tekil olaylar değil. Öyle anlaşılıyor ki, bundan sonra erbaşların erlere, astsubayların askerlere, subayların astsubaylara, üst rütbelilerin alt rütbelilere hakarete varan, ayırımcı, onur kırıcı davranışlarda bulunmalarına ilişkin çok daha fazla iddia gündeme gelecek.. Bana göre, ASDER üyelerinin bu konudaki tanıklıklarını dile getirmeleri gerek.. “Alavere, dalavere…” iddialarına örnek teşkil edecek davranışlardan bundan böyle herkesin kaçınması gerek..
TSK’da ne oluyor?
Bakın, Korkutata’nın Vakit’te sözünü ettiği JİTEM gerçeğini inkar ederek, üstünü örterek, bu sorunu çözemezsiniz.. Bu gelişmeler, bilgi, belge ve iddialar karşısında Koman’ın söyleyecek bir şeyi yok mu?
Güneydoğu’daki kayıplar için savcılık DNA Bankası kuruyormuş. Böyle güzel haberler de var..
Silahlı güvenlik güçleri ve yargı içindeki bazı unsurlar hukuk devletine ulaşılmasına, birtakım hukuksuzlukların önlenmesine, bu işlerin hesabının sorulmasına engel olmak ister gibi sanki!
Sahi bu konuda CHP ve MHP’nin, demokratik açılıma karşı, hakaret etmek ve meydan okumaktan başka söyleyecek bir sözü yok mu?
Adaletten, barıştan yana, özgürlükten yana olmak bu kadar zor mu?
Selâm ve dua ile.


Abdurrahman Dilipak

Asimetrik savaşın kahramanları









Genelkurmay Sözcüsü Tuğgeneral Metin Gürak, dünkü basın toplantısında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik asimetrik psikolojik bir harekât yürütüldüğünü söyleyince geriye dönüp köşe yazarlarını taradık. 14 yaşındaki Ceylan’ın ölümüyle ilgili karanlıkta kalan noktaların aydınlatılmasını isteyen yazıların Türk Silahlı Kuvvetleri’ni nasıl yıprattığı ise merak konusu. İşte o yazılardan bazıları:

Benimki insani bir çığlık
Ahmet Hakan (Hürriyet):
... Ama Sayın General, sakın bu masalı anlattım diye...
Beni Ceylan’ın bin parçaya bölünmüş cesedini, “Gerilla savaşına mütevazı bir katkı...” sayıp kullanmaya kalkan DTP’lilerle bir tutmayın...
Benimki hesapsız kitapsız bir refleks... Benimki insani bir çığlık...
Ve istiyorum ki...
Bu refleks size de sirayet etsin... Bu çığlık sizi de kuşatsın...
Lütfen, talihsiz Ceylan’ın başına gelen bu olaya sebep olanların üzerine gidin... Ama öyle gidiyormuş gibi yaparak gitmeyin... Sahiden gidin...
Gidin ki bir daha havan topları patlamasın Ceylan’ların üzerinde...
Gidin ki...
Dirisi için bir şey yapılamayan Ceylan’ın, hiç olmazsa bin parçaya bölünmüş ölüsü için bir şey yapılmış olsun...

Hayır, susmayacağız
Mehmet Ali Brand (Posta):
Şimdi çok titiz bir soruşturmayla o havan mermisini kimin attığı bulunmalı.
Önemli olan, “teröre destek veren bölge” olarak nitelendirilen Lice’deki bu olayın beklenen ve gereken ilgiyi bulamamasıydı. Eğer DTP milletvekili Aysel Tuğluk gitmese, konuyu kamuoyuna taşımasa, Taraf gazetesi ve başyazarı Ahmet Altan “Susacak mıyız?” diye haykırmasa, bu cinayet belki de görmezden gelinecekti.
Ben, kendi açımdan susmayacağım.
Medya da susmayacak.

Böyle gelmiş böyle mi gidecek
Haşmet Babaoğlu (Sabah)
...Bir çocuğun ölürken kopardığı çığlık karşısında bütün sözcükler anlamını yitiriyor.
Diyarbakır, Lice’nin bir köyünde evlerinden iki adım mesafede oynarken havan mermisiyle paramparça olan Ceylan’ın fotoğrafına bakıyorum iki gündür.
Minicik kızının dağılan parçalarını eteklerinde evlerine taşımak zorunda kalan annenin feryatları aklıma geliyor.
Ne günahları vardı?
Devlet uzak, medya suskun! Taraf yazmasa, “bu taraflardan” kimsenin bu olaydan haberi olmayacaktı!
Siyasi, tarihi, resmi olan ne varsa hepsi bir kenara...
Ankara’nın önünde çok açık ve alabildiğine yalın bir soru var aslında..
Güneydoğu’da böyle gelmiş, böyle gidecek mi?

Doğrular anlatılmalı
Ergun Babahan (Star):
...Önce bir teğmenin ağır cezası sonucu askerlerin şehit olması, ardından genç bir çocuğun havan atışı olmadığı açıklanan bir patlama sonucu ölmesi.
Her iki olayla ilgili gerçekleri Taraf gazetesinde okuduk.
“Her Türk asker doğar” sloganına uygun olarak “Her gazeteci Mehmetçiktir” söylemiyle hareket eden medya bu olayı görmezden geldi. Ancak gazetenin ısrarlı haberleri sonucu Genelkurmay açıklama yapmak zorunda kaldı.
Çağımız bilgi çağı.
Artık “Kol kırılıp yen içinde kalmıyor.”
Bu yüzden Genelkurmay yanlışlarını hızlı biçimde açıklayıp toplumla paylaşırsa güvenilirlik oranının yüksek kalmasını sağlar.
Bugün için yapması gereken ise Ceylan’ın ölümüne neden olanları bir an önce tespit edip yargı önüne çıkarmak, genç kızın ailesini mahkeme kapılarında süründürmeden gereken tazminatı ödemek olmalıdır.

Bu sorular yanıt bekliyor
Mehmet Altan (Star):
...Şu soruların cevabı hâlâ ortada:
- Maktul Ceylan Önkol’un vücuduna isabet eden silahın cinsi nedir? Patlayan mayın mı yoksa yerden havaya atılmak suretiyle kullanılan bir silah mı?
- Olaydan sonra Cumhuriyet Savcısı ve güvenlik güçlerinin olay yerine gitmeyerek, köy imamını olay yerine gönderip kamera ile çekim yapmasını istemesi hukuka ne derece uygun?
- Olayın meydana gelmesinden üç gün sonra olay yerine giden Cumhuriyet Savcısı’nın aldığı numuneler olayı teferruatlı bir şekilde aydınlatmaya yetecek mi?
- Olay yerinde yapılması gereken otopsi güvenlik gerekçesiyle yapılmadı. Böylesi bir olayda güvenlik gerekçesi nedir ve bu ne kadar hukuka uygun?
- Olay yerinde yapılmayan otopsinin herhangi bir sağlık kuruluşunda yapılması imk‚nı varken neden karakol nizamiyesinde yapılma ihtiyacı duyuldu?

Ben utanıyorum
Balçiçek Pamir (Haber Türk):
YILDIRIM Türker sordu. “Ceylan’ı o dağlarda vurdular. Vuranlar hiç utanır gibi durmuyor. Peki siz utanmıyor musunuz?” diye. Şöyle yazdı “çoban kızı Ceylan Önkol için kimileri 12, kimileri 14 yaşındaydı diyor. Ne fark eder? Onun vurulduğu dağların zamanı bizimkiyle ölçülemez nasılsa...”
Tokat yemiş gibi oldum yazıyı okurken. Sahi utanmıyor muyuz? Üzgünüm demediğimiz için... O yaşta küçük bir kıza sahip çıkamadığımız... Hatta öldürdüğümüz için... Hiç mi yüzümüz kızarmıyor? Ben utanıyorum. Daha önce kalem oynatmadığım için.
Utanıyorum, çünkü o çocuğun niye öldüğünü kimselere anlatamam, yapamam.

‘Sen bir hiçsin’ tekrarı
Gözde Bedeloğlu (Birgün):
Ceylan üç karakolla çevrili bir alanda nereden geldiği ve cinsi belli olmayan bir patlayıcıyla parça parça... Cesedi saatlerce toprak üzerinde, anasının avuçları içinde... Savcı günler sonra, belki de bize gerçekleri sunma işlevini çoktan yitirmiş kanıtların arasında... Otopsi karakol önünde, özensiz... Her yapılan ‘sen bir hiçsin’ tekrarı...
“Niye bizi sahiplenen olmadı? Niye acımızı kimse paylaşmadı. Biz ikinci sınıf vatandaş mıyız?” diye vuruyor göğsüne, minik kızından arta kalanları eteklerine doldurmuş bir ana. Lice yine beliriyor haritada kanlı... Bir yandan Kürt-Türk kucaklaşması için açık tutulan kollar, diğer yanda o kolları sancıyan karınlara götüren acılar...
Haritanın ucundaki yangın kül ediyor hepimizi...

Aydınlatılmasını
istemeyenler mi var
Deniz Kavukçuoğlu (Cumhuriyet):
Ceylan Önkol 13 yaşında bir Kürt kızıydı. Bu toprakların bir çocuğuydu, bizim çocuğumuzdu. Öldürüldü. Neyle ve nasıl öldürüldüğü 28 eylülden buyana geçen 16 günde açığa kavuşmadı. Bir görev ihmaliyle mi karşı karşıyayız? Yoksa bu cinayetin açıklığa kavuşmasını istemeyenler mi var? Varsa kimler?
Merak ediyorum.

9.10.2009

Ceyalan'i avladilar

Hayvanlarini otlatirken bir köylü kizi hedef alinarak havan mermisiyle vurulup paramparça edilmis.
Basinda o kadarda yanki görmedi.Birkaç yerde TSK'nin atis sahasina yakin oldugundan bazi gazeteler belkide askeri mermi isabet etmis diye yazdilar.Aradan günler geçmesine ragmen kimse konuyu açmadi,sanki kimvurduya getirilmek istendi.
Basindan,STK'lardan tepkiler gelince TSK harekete geçti.Simdiye kadar niye çit yoktu peki?
Savci neden inceleme yapmadi?
TSK atis yapmamis o gün?
Peki o mermi nerden geldi.Bilerek hedef alinmis zavalli cocuk.
Ya PKK vurdu ya TSK.
Her ikisindede suclu malesef TSK dir.
Birincide vatandasini koruyamadigi için ikincide daha vahim resmen katliam yapmis oldugu için.Her iki durumuda göze alarak TSK bunu arastirmaliydi.
Bu memleketin vatandasini korumakla görevli bir kurum neden biz yapamdik deyip çikiyor isin içinden?
Sivil savcilar konuyu arastiriken askerde kendi safinda bir arastirma yürütemezmiydi?

Bu konuda malesef basinimizda sinifta kalmistir.Garipoglu cinayetini haftalarca her gün mansetten düsürmeyen basin,en az o kadar vahsi bir katliami es geçmesi basinin tarafsizligina leke getirmistir.Ben bir türk olarak su soruyu sormadan edemiyorum; acaba o masum çocuk kürt ve üstelik gariban oldugu içinmi kimseden ses çikmadi?

TSK da tutturmus kendini savunuyor.Ne kadar ayip,ne kadar vurdumduymaz bir tavir.Bir vatandasin çocugu nisan alinip bir dag keçisi gibi avlaniyor TSK suçlu arayacagi yerde kendini müdafaa etmekle yetiniyor:"biz yapmadik dirdir etmeyin".Evet halk lisaniyle cevap bu.
Devletin Savcisi orasi tehlikeli diye olay yerine gitmiyor.Cildirmak,isyan etmemek elde degil.Ben o çocugun babasi yerinde olsam acaba ne yapardim?Kimbilir elime bir kalasnikof alir daga çikardim.
Türkiye devleti vatandasina böyle davranarakmi dagdakileri indirecek.
Baska bir gazetede (vatan) bir yorumcunun yazdigina bakin:"ne yani o kadar sehit veriyoruz bir kürt çocugu ölmüs".
Allah askina,Pir askina bu nasil vicdansizlik,bu nasil insanlik.Fransanin Lille sehrinde bir türk çocugu öldürüldü,sanik yakalandi.Ama Adalet bakani yerinde inceleme yapip aileye teselli ziyareti yapti.Cumhurbaskani Sarkozy çocugun babasini Elysee sarayinda agirladi.
Bumu türklük?Hani bir türk dünyaya bedeldi?Hani hergün papagan gibi sôylettiginiz "türküm dogruyum" zirvalari.

Türküm dogruyum.
Bir kadini saglik ocagindaki doktor muayene etmemis.Sebep?Kimlik kartindaki resimle saglik karnesindeki resim ayni degilmis.ikisndede basörtüsü varmis ama ayni degilmis.Kadin 69 yasindaymis.Hasta haliye uzak ildeki devlet hastanesine götürmüsler.O kadin ölebilirdi.
Evet halkin vergisiyle zikkimlanan bir memur kilik kiyafetin bana benzemiyor diye vatandasi tedavi etmeyor.
O hasta kadin bir türk ama incindan dolayi basörtüsü var.Ya birde kürt olsaydi,yarim yamalak türkçesi olsaydi,yöresel elbisesi ve posusuyla gelsesydi?