28.05.2008

Hürriyet ve Vatan'ın gazetecilik ayıbı

Hürriyet ve Vatan'ın gazetecilik ayıbı
Hürriyet ve Vatan gazetesi Cihan'ın basına açık toplantıda çektiği ve görüntülerini bütün abonelerine geçtiği haberi dinleme diye sundu. Elmadağ'da ''Hac ve Hz. Muhammed'' hakkında saygısız sözler sarfeden CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ı görüntüleyen Cihan Haber Ajansı telifli muhabiri Murat Kaya, çekimlerin gizli yapıldığı yönündeki iddiaları yalanladı.

İşte Önder Sav'ın hakaret videosu

Yorumsuz

Ayni gün ayni gazete ve iki ayri haber.
Derin teffekkür gerektiren bir durum





Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sitesindeki “flört zinadır”, “bir kadının yabancı erkekle baş başa kalması tahrik edicidir”, “kadınlar erkekler olmadan yolculuk etmemeliler” ve “parfüm sürmek edep dışıdır” gibi toplumun tepki çeken açıklamalarına, kurumun eski başkanı Mehmet Nuri Yılmaz da karşı çıktı.





ANNESİNİ ÖNCE BIÇAKLADI, SONRA BOĞDU


Son dönemde yaşanan evlat vahşetleri



28 Mayıs 2008





25.05.2008

Istanbul camileri


Istanbulda 350 yillik caminin Inönü zamaninda satilip,sonradan meyhaneye çevrildigini birkaç yerden duydum iste onlardan biri:
1590’lı yıllarda Kâtip Mustafa Çelebî tarafından inşa edilen ve Beyoğlu ilçesi Kâtip Mustafa Çelebî mahallesi Çukur Çeşme sokağında bulunan ve mahalleye adını veren Kâtip Mustafa Çelebî Camii, şu anda İstiklal Meyhanesi olarak kullanılıyor. 350 yıllık caminin yerine yapılan İstiklal Meyhanesi’nde, içki içiliyor, dansöz oynatılıyor.

Bu konu ilgimi çekti.Hele hele "Türkiyenin her yerine cami üstüne cami yapiliyor ,okul yapilmiyor vs.. cinsinden yaygara yapanlarin hakli olup olmadigini kendimce bir arastirdim.

Yukarida kopyasi bulunan metin ,Fransiz milli kutuphanesinde bulunan "histoire de l'empire ottoman" ,"Osmanli tarihi" adli kitabin 9.cildidir.Burada istanbul cami ve medreselerin yerleri,yapilis tarihleri,isimlerini nereden aldigini ve kimin yaptirdigini anlatan bir belgedir.
Bu kitaba göre 1870 yilinda (kitabin yayin tarihi) Istanbulda 877 cami ve 295 medrese bulunuyor.
Alttaki yazida ise o güne kadar 40 kilisenin camiye çevrildigini yaziyor.

O gününün Istanbul nüfusu 500 000 dir.Buna göre 570 kisiye bir cami düsüyor.
Bugün istanbul'un nüfusu 15 milyon ve 2831 cami bulunuyor.
Bugün Istanbul da her 5310 kisiye bir cami düsüyor.
Buda gösteriyorki 1870 den bu yana Istanbul da bir camisizlestirme görüyoruz.

Burada medreselerin ne oldugunu da bilmiyorum.

20.05.2008

Denizi de işgal etmiş!

Ertuğrul Özkök'ün 'kaçak yalı'sının yanı sıra yalının önünde yer alan iskelenin de yasadışı olduğu, Özkök'ün 3-4 yıl önce 25 bin dolara yaptırdığı iskele ile denizi de işgal ettiği ortaya çıktı.

Ertuğrul özkök’ün Muğla Akbük’teki yalısının yanı sıra villanın önündeki iskelenin de yasadışı olduğu belirlendi. Ertuğrul özkök’ün, yazılarına konu ettiği ve mabet (!) olarak nitelendirdiği iskeleyi hiçbir yasal prosedürü yerine getirmeden, 1. Derece Doğal Sit alanına kondurduğu ortaya çıktı.
Yasal prosedürleri hiçe saymış

Yalının önüne yaptırdığı ahşap iskele için, Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, özel çevre Koruma Kurumu Başkanlığı ve Denizcilik Müsteşarlığı'ndan izin alınması gerekirken, özkök'ün bu yasal prosedürlerin hiçbirini yerine getirmediği öğrenildi. özkök'ün oldu-bittiye getirerek yalının önüne kondurduğu iskelenin 25 bin dolara malolduğu öğrenildi.

3 AYRI KURUMDAN İZİN GEREKİYOR AMA...

Konya’da faaliyet gösteren çınar Dekorasyon isimli bir firmaya kurdurulan bu ahşap iskele için 3 ayrı kurumdan izin alınması gerekiyor. Akbük, 1. Derece Doğal SİT Alanı olduğu için ilk iznin Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’ndan çıkması gerekiyor. Bu kurul, iskelenin SİT alanına inşa edilmesinin kültür ve tabiat varlıklarına etkisini değerlendiriyor. İkinci iznin çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlı özel çevre Koruma Kurumu Başkanlığı’ndan alınma şartı var. Bu kurum ise yapının doğaya ve çevreye göre incelemesini yapmakla görevli. Son olarak da tekne bağlanıp bağlanmayacağına bağlı olarak Denizcilik Müsteşarlığı’ndan izin alınma şartı var.

öZKöK İŞGALCİ KONUMUNDA

Ertuğrul özkök ise Akbük’teki “Beyaz Saray” adı takılan villasının iskelesi için bu yasal prosedürlerin hiçbirini yerine getirmiş değil. Tamamen işgalci konumunda ve Muğla Milli Emlak İl Müdürlüğü’ne işgal vergisi diye bilinen, fakat iskeleye hiçbir şekilde yasal statü kazandırmayan “ecrimisil” ödüyor. Bütün izinlerin alınmasının en düşük ihtimalle 8 ay ila 1 sene sürdüğünü hatırlatan uzmanlar, özkök’ün bu prosedürle uğraşmak yerine işi oldu-bittiye getirerek iskeleyi illegal bir şekilde evinin önüne kondurduğuna dikkat çekiyorlar.

İSKELENİN YIKILMASI GEREKİYOR

Muğla Valiliği İl özel İdare gözetiminde olan Ertuğrul özkök’ün villasındaki iskele için bugüne kadar yapılmış bir işlem yok. Oysa iskelenin acilen yıkılması gerekiyor.
Ertuğrul özkök’ün iskeleyi yaptırdığı çınar Dekorasyon’un sahibi Hasan çınar, “Ertuğrul Bey’in iskelesini 3-4 yıl önce yaptık, 25 bin dolara mal olmuştu. Biz iskele için yaptıran kişinin izni olup olmadığına bakmayız. Sadece kendisini izin gerektiği konusunda uyarırız. Ertuğrul Bey’in de her yıl ecrimisil ödediğini biliyorum” dedi. Ertuğrul özkök yasadışı iskelenin hemen yanı başında güneşleniyor. İskele önündeki şezlonglar ve rüzgar gülü de dikkat çekiyor.

İSKELE İçİN “MABET” İFADESİNİ KULLANMIŞTI

Ertuğrul özkök, 12 Ekim 2007 günlü köşe yazısında Akbük’teki villasının iskelesi ile ilgili mabetim (!) ifadesini kullanmış ve şu satırları yazmıştı: “…O yüzden beni etkileyen her güzellik, o mekânı anında dünyanın en kutsal ‘mabedi’ haline getirir. Mesela Akbük’teki evimizin önündeki iskelenin ucu... Dolunay gecelerinde o iskele, benim gözümde Süleymaniye kadar güzel bir camiye dönüşür. Her güzelliğin önünde içimde bir Mimar Sinan doğar ve sadece bana ait bir cami inşa eder. Ben işte orada ibadet ederim. Kendi kendime... Tek başıma...”

ERBAKAN’IN İSKELESİNİ DİLE DOLAMIŞLARDI

Bilindiği gibi başta Hürriyet olmak üzere kartel gazeteleri, kapatılan Refah Partisi’nin Genel Başkanı Prof. Necmettin Erbakan’ın Altınoluk’taki yazlığında bulunan iskeleyi günlerce gündeme getirmiş, yıkılması için büyük uğraş vermişlerdi.

ÖNCEKİ YALI HABERLERİ:

TARİHİ ESERİ KENDİNE YALI YAPMIŞ
HÜRRİYET LOGOSUYLA NÜFUZ İSTİSMARI
ERTUĞRUL ÖZKÖK İLE İLGİLİ DİĞER TÜM HABERLER

-------------

YARIN: RAHŞAN ECEVIT, öZKöK’LERI NASIL SEVINCE BOĞDU?


(Nazif Karaman / Abdülhamit Güler - Vakit)

Türk Dil Kırımı

Dünyada dedesinin,hatta babasinin konustugu dili anlamayan bir millet varmi?
Var.Oda türk milleti.
Dilimizi bozdular,
Uyduruk bir dil,
Uzaydan gelme,yeniden ögrenilmesi lazim olan bir dil.O dil bizim bugünkü zavalli turkçemiz.



Türk Dil Kırımı


TDK Başkanı'na bakın, Türkçe’nin 520 bini aşan “söz varlığı”ndan bahsediyor. Söz varlığı ne demek? “Kelime haznesi” yerine, masabaşında uydurulmuş bir karşılık... Ama “kelime haznesi”, dilden kazınamamış. Onun yanında bir de Batı dillerinden “vokabüler” kelimesi girmiş.

Türk Dil Kurumu Başkanı Şükrü Haluk Akalın, Türkiye Türkçesi'nin söz varlığının 520 bini aştığını, hazırlanmakta olan yeni sözlüklerle Türkçe'nin yeni söz varlığının 600 bine ulaşacağını söylemiş.
Bunu duyunca, insan "küçük dil"ini yutacak gibi oluyor. Türk dili -görmeyeli- ne kadar serpilmiş, nasıl da servileşmiş, Çince'yi bile geride bırakmış diye, orası-burası kabarıyor.
Tabiî, bu 600 bin kelimenin kaç yüzbininin masabaşında uydurulmuş, bir defa olsun kullanılmamış, hiçbir edebiyat eserinde yer almamış olduğunu hatırlayınca, bu duygular bir anda sönüyor.
600 bin kelime var da ne oluyor? Türkçe'nin ifade gücü mü artıyor? Ne gezer!! Tam aksine, Türkçe özellikle TDK tarafırdan sürekli ve düzenli olarak "kısırlaştırılıyor", 6 bin kelimeyi aşmayan bir edebiyat cılızlığına mahkûm ediliyor.
Meselâ, TDK Başkanı'na bakın, Türkçe"nin 520 bini aşan "söz varlığı"ndan bahsediyor. Söz varlığı ne demek? "Kelime haznesi" yerine, masabaşında uydurulmuş bir karşılık... Ama "kelime haznesi", dilden kazınamamış. Onun yanında bir de Batı dillerinden "vokabüler" kelimesi girmiş. Böylece ne oluyor: Bir "kelime haznesi" sözü, oluyor üç kelime... Biri ithal, biri uydurma, öteki tabiî olmak üzere...
Dildeki kelime sayısı işte böyle artıyor. Dilde "madde" dururken, Batı'dan "materyal" satın alınıyor; masabaşında da "özdek" uyduruluyor. Bir "madde", oluyor üç madde... Sonra, dilin söz varlığı artıyormuş da, bilmem ne...
Dilin ifade gücü ne oluyor peki? Bir Arapça, bir İngilizce, bir Fransızca öğrenen kişi, Türkçe'nin bu diller karşısında ne kadar zayıf ve yoksul olduğunu kolayca görür. Bunun sorumlusu da, özellikle TDK'dır. TDK, Türk Dilini Kısırlaştırma hareketinin kısaltmasıdır.
Meselâ, şu "söz varlığı" kavramını uyduran mantık. Dilimizde yerleşik olan "kelâm", "kelime", "kavl", "kaal", "laf", "lakırdı" gibi, birbirinden ince çizgilerle ayrılan mânâları yok etmiş ve bunların hepsinin yerine "söz" dedirtmiştir. Hatta "vaad", "yemin", "güfte" gibi daha onlarca mânâya kıymış hepsinin yerine "söz" demeyi öğretmiştir. Türk dilinin ifade gücü, mânâ zenginliği, TDK eliyle bu şekilde yok edilmiştir.
Şimdi bu dilden çıkarılan mânâlar, lûgatlarda birer madde olarak yer alsa ne olur, yer almasa ne olur? Onların yerine masabaşında yenileri uydurulsa ne olur, uydurulmasa ne olur?
Bu bir "katliam"dır, bir "soykırım"dır. Türk dilinin en büyük düşmanı -hâlâ- TDK'dır.


21.05.2008 ABDULLAH BURAK/Vakit

19.05.2008

M. Şevket Eygi - Milli Gazete

M. Şevket Eygi - Milli Gazete
2008-05-19

Protesto Ediyorum!

1. İstanbul’un nüfusunun 20 milyonun üzerine çıkarılmış olmasını protesto ediyorum. Dünyanın bu en güzel şehrinin rant uğruna perişan edilmesini; şehre seçmen ithal edilmesini protesto ediyorum.

2. Sadeleştirme, arılaştırma, öztürkçeleştirme, Arapça ve Farsça kelimelerden arındırma bahanesiyle yazılı ve edebî lisanımızın zayıf, çirkin, güçsüz hale getirilmesini bütün gücümle protesto ediyorum.

3. Halkın atalarının, dedelerinin, ecdadının mezar taşlarını, millî mimarî anıtlarındaki mermer kitabeleri, Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki yazma eserleri, arşivlerdeki belgeleri okuyamayacak ve anlayamayacak kadar cahil bırakılmasını feryat ederek protesto ediyorum.

4. Mini eteğe izin verip de eşarp örtmeyi yasaklayan zihniyeti protesto ediyorum.

5. İstanbul halkına domuz, yaban domuzu, eşek eti yedirilmesini protesto ediyorum.

6. üzerinde resmî TC antetli “vesikalarla” bazı kadınlara fahişelik belgesi verilmesini, bu işi yapan yasal fahişelerden KDV ve gelir vergisi alınmasını, bunların bütçeye gelir kaydedilmesini protesto ediyorum.

7. Okullarda uyuşturucu kullanma yaşının 11’e inmesini protesto ediyorum.

8. ülkemin, Birleşmiş Milletlerin her yıl yaptırdığı Dünya Temizlik Anketi Listesi’nin diplerinde, 140’ıncı sırada olmasını, 10 üzerine sadece 3 küsur not almasını utanç ve öfke içinde protesto ediyorum.

9. ülkemdeki bir takım kara adamların 250 milyar doların üzerinde kirli, haram, necis servete sahip olmalarını protesto ediyorum.

10. Bir takım politikacıların halkın gözüne baka baka yalan söylemelerini, milleti aldatmalarını protesto ediyorum.

11. Bir takım devlet ve hükümet adamları geçecek diye yolların, caddelerin, meydanların trafiğe kapatılmasını avazım çıktığı kadar protesto ediyorum.

12. Milyonlarca halk işsiz, aşsız, sefalet içinde yaşarken vekillerin refah içinde yaşamalarını protesto ediyorum.

13. üretmeden tüketmek felsefesini, zihniyetini protesto ediyorum.

14. Halkın temel hak ve hürriyetlerini kısıtlayan, din ve vicdan hürriyetini kuşa çeviren fanatik lâikçileri protesto ediyorum.

15. Bir medya patronunun üç beş bankaya, bir sürü uluslararası holdinge, düzinelerce dev şirkete ve tesise sahip olmasını; bunlarla yetinmeyerek milyarlarca dolarlık servetine yeni milyarlar ilave etmek için bin türlü dolap çevirmesini, bir sürü spekülasyon yapmasını protesto ediyorum.

16. İstanbul’da bazı vatandaşların evden işe, işten eve gitmek için günde dört saat vakit, bir sürü yakıt harcamalarını protesto ettiğim gibi bunların toplu taşıt vasıtalarını kullanmayıp özel otomobillerinde tek kişi seyahat etmelerini protesto ediyorum.

17. Nüfus, yüzölçümü, tabii kaynaklar, imkanlar açısından Türkiye’nin çok gerisinde ve altında bulunan Güney Kore’nin; sanayi, iktisat, ihracat, üretim, fert başına düşen milli gelir bakımından benim ülkemden çok ileride olmasını protesto ediyorum.

18. PKK terörünün tozu dumanı içinde, yekun olarak milyarlarca dolarlık uyuşturucu, silah, yakıt, koyun kaçakçılığı yapılmasını protesto ediyorum.

19. Pisliklere bulaşmayan, doğruları söyleyen, haksızlıklar ve yolsuzluklarla mücadele eden bir takım temiz, ehliyetli, liyakatli, değerli politikacıların liste dışı bırakılmasını, saf harici edilmesini protesto ediyorum.

20. Milyonlarca halk sıkıntı ve darlık içinde sürünürken parmaklarında pırlantalı yüzükler, bileklerinde her biri büyük bir servet eden lüks saatler teşhir eden bayanları protesto ediyorum.

21. İstanbul’un en kıymetli ve mutena yerlerinde inşaata ve yapılaşmaya kapalı arsaları alıp, ilgili belediyelere baskı yapıp oralarda kendilerine, çoluk çocuklarına, yakın akrabalarına şeddadî yavru saraylar inşa ettiren cebâbireyi protesto ediyorum.

22. İslâmî bir cihad hareketi olan Millî Mücadele’yi, düzmece ve yapay bir tarih çerçevesinde gösteren çarpık zihniyeti protesto ediyorum.

23. İslâm’a aykırı her şeyi yapan, bir sürü halt yiyen, büyük günah işleyen, haram yiyen, lüks ve israf sergileyen münâfık ve fasık İslâmcıları protesto ediyorum.

24. 1935’te localarını kapattıran, Masonluğu yasak ettiren Atatürk’ü çok seviyormuş numaraları yapan Masonları protesto ediyorum.

25. ümmet şuurunu yitirip cemaat, hizip, fırka, grup asabiyetine, fanatizmine, militanlık bataklığına saplanan sahte dindarları protesto ediyorum.

26. Saf Müslümanları inek gibi sağan, kaz gibi yolan açgözlü, paraya doymaz, vicdansız din sömürücülerini, mukaddesat bezirganları protesto ediyorum.

27. Kendilerini İslâm’a değil, İslâm’ı kendilerine uydurmaya çalışan sapık, bid’atçi, dengesiz reformcuları, yenilikçileri protesto ediyorum.

28. Dinî hizmet ve faaliyetleri dejenere eden; kutsal değerleri şahsî veya siyasî nüfuz ve menfaatlerine âlet eden; mukaddesatı ticaret konusu yapan alçakları protesto ediyorum.

Daha protesto edilecek çok şey var ama bu kadar yazabildim...

ORTAYA ÇIKAN GERÇEK: ERGENEKON

19.05.2008

ORTAYA ÇIKAN GERÇEK: ERGENEKON


“Provokasyonun 2. yıldönümünde öncesi ve sonrasıyla Danıştay gerçeği...” başlığıyla dün yayınladığımız yazıda Ergenekon ile Danıştay’a yapılan saldırı arasındaki bağlantıları kronolojik olarak okuyucularımızın dikkatine sunmuştuk. Yazımıza bugün kaldığımız yerden devam ediyoruz...

18 Mayıs 2006: Hürriyet, “Kameraların 10 gündür bozuk olduğu ortaya çıktı” derken; Milliyet, “Güvenlik kameralarına takılan 2 kişinin gözcülük yaptığı sanılıyor” ifadesini kullandı. Kartel, saldırganın olay sırasında “Tekbir” getirdiği iddialarını sürdürdü. Kartel, saldırıdan yere yatarak kurtulan ve olayın bizzat içinde olan üye Kamuran Erbuğa ile sekreter Aynur Taslı’nın “Böyle bir şey duymadık” sözlerine yer vermedi.

18 Mayıs 2006: Alparslan Aslan'ın üzerinden, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Derneği’nin Genel Başkan Yardımcısı’na ait ve Doğu Perinçek’in partisine yakınlığıyla bilinen Ulusal Haber Ajansı’na ait kartvizit çıktı.

18 Mayıs 2006: Arslan’ın cebinden gazetemizin kupürünün çıktığı iddia edildi. Emniyet Genel Müdürlüğü ve Ankara Emniyet Müdürlüğü, iddiaları doğrulamadı. Samanyolu Televizyonu, saldırganın arabasındaki Milliyet gazetesini görüntüledi.

22 Mayıs 2006: Alparslan Arslan’ın rahat bir şekilde kaçarken ortada özel güvenlik personeli olmaması ve bina içinde yakalayanın, OYAK Özel Güvenlik Şirketi personeli değil, polis memurları olması kafaları karıştırdı. Ayrıca, olayı polise ihbar eden yine OYAK personeli değil, İkinci Daire’de görevli bir sekreterdi. Olaydan 1 gün önce tüm kameraların bozulması, onarım için şirketin söküp götürmesi, geçmişe dönük kayıtların silindiğinin açıklanması (uzmanlara göre bu mümkün değil hatta kaleşnikofla taranmış harddiskler dahi çözülmüş), lojmanlardaki kameraların bozuk çıkması da sıradan değildi.

30 Haziran 2006: Danıştay saldırganı Alparslan Arslan, arkadaşı Süleyman Esen’in kurdukları örgütün lideri olduğunu, bomba ve silahları sağlayan Aykut Metin’in örgütün yöneticileri arasında bulunduğunu, Kunter’in ilişkisini de Esen’in açıklayacağını öne sürdü. Arslan, sonraki ifadesinde sözlerinin bazılarını yalanladı (11.08.2006’da “Esen liderimiz değil” dedi), Kunter’in kendi hâlinde vatandaş olduğu ortaya çıktı. Aykut M. Şükre beraat etti.

11 Ağustos 2006: İlk duruşmada ezan sesini duyması üzerine namaz kılmaya gitmek için izin isteyen Arslan, isteğinin reddedilmesinin ardından dışarı çıkmaya çalıştı. Arslan’ın bayram namazlarına dahi gitmediği biliniyordu.

22 Aralık 2006: Danıştay saldırısının faili olan Alparslan Arslan’la defalarca telefonda görüşen emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin’i kaldığı evde yaralı bulup hastaneye götüren emekli astsubay Musa Çakmak’ın, Kıbrıs’taki mafya hesaplaşmasında öldürülmesi, “Danıştay saldırısı, Derin Devlet’in işi mi?” sorusunu gündeme getirdi. KKTC’deki olayın bir ucu da Rum kesimine uzanıyordu.

1 Mart 2007: Avukat Bülent Utku, Cumhuriyet gazetesine atılan bombaların 1975-78 yılları arasında Milli Savunma Bakanlığı adına kayıtlı olduğunu ifade ederek, bombaların nereden, nasıl temin edildiğinin araştırılmasını istedi. Ancak Mahkeme Başkanı Mehmet Orhan Karadeniz, “Bu talebi neden daha önce dile getirmediniz” diyerek talebi reddetti. Sanık Süleyman Esen’in avukatı Mehmet Ener’in de aynı talebi reddedildi.

30 Mart 2007: Sanık Aykut Metin Şükre’nin avukatı Mehmet Taşdelen, “Danıştay saldırısı ilk günden itibaren başörtüsüyle ilişkilendirilmek istendi. Soruşturma, ‘başörtüsü temelli’ yapıldığı için saldırının arkasındaki esas mesele örtbas edildi. Yüksek Mahkeme’nin 8-10 milyar dolarlık ihale iptalleri kararlarının irdelenmesi gerekir” dedi. Mahkeme Başkanı Karadeniz, “Söyledikleriniz delillere dayansın” diyerek reddetti.

12 Haziran 2007: Ümraniye Çakmak Mahallesi'nde bir gecekonduda 27 el bombası, TNT kalıpları ve fünyeler ele geçirildi. Bombaların, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na ait olduğu, ‘Cumhuriyet’e atılan bombalarla aynı seriden olduğu tesbit edildi.

18 Haziran 2007: Alparslan Arslan’la Danıştay’a saldırı öncesi 15 defa görüştüğü tespit edilen Muzaffer Tekin ile Astsubay Mahmut Öztürk gözaltına alındı. Tekin, ‘devletin gizli belgelerini ele geçirmek ve terör örgütü üyesi olmaktan’ tutuklandı.

11 Temmuz 2007: Arslan cezaevinden Salih Kunter’e yazdığı mektupta kullanıldığını itiraf etti.

26 Temmuz 2007: Alparslan Arslan 7. duruşmada saldırının Veli Küçük ve Muzaffer Tekin ile ilgisinin bulunmadığını belirterek, durduk yere Fethullah Gülen Hocaefendi'ye saygılarını sundu. Suçu Allah için işlediğini ileri sürdü.

21 Ocak 2008: 3. operasyonda emekli Tuğgeneral Veli Küçük, emekli Kurmay Albay Mehmet Fikri Karadağ, Avukat Kemal Kerinçsiz, Susurluk hükümlüsü Sami Hoştan ve Sevgi Erenerol'un da aralarında bulunduğu 31 kişi gözaltına alındı.

12 Şubat 2008: Alparslan Arslan’a müebbet.

24 Mart 2008: Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz’e ifade veren Osman Yıldırım, Veli Küçük’ün, Cumhuriyet gazetesine saldırıda kullandıkları bombalardan birini kendisine, diğer ikisini de Alparslan Arslan’a verdiğini söyledi. Emniyet, üçlünün cep telefonu verileriyle baz istasyonu kayıtlarını karşılaştırarak böyle bir toplantının yapıldığını doğruladı.

26 Mart 2008: Emniyet, Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün talimatıyla “Sarıkız” darbe günlüğünün emekli Oramiral Özden Örnek’in bilgisayarından çıktığı yolunda rapor hazırladı.

Yapan da siz, şikayet eden de!

ASLAN DEĞİRMENCİ / ANKARA

Radikal gazetesi, geçtiğimiz günlerde “Diken üstündeyiz” başlıklı manşet haberinde ismini açıklamadığı bir Anayasa Mahkemesi üyesinin, AK Parti’ye açılan kapatma davası sebebiyle içinde bulundukları sıkıntıyı ifade eden sözlerine yer verdi. Haberde, ismi açıklanmayan üyenin basında “İşte karar verecek üyeler” şeklindeki haberlerden rahatsızlık duydukları görüşüne de yer verildi. Oysa AK Parti hakkındaki iddianamenin kabul edildiği günden itibaren Radikal gazetesi dâhil kartel gazetelerinin birinci sayfasını, kararı veren Anayasa Mahkemesi üyelerinin dev fotoğrafları ve haklarında verilen malumatlar süslüyordu. Radikal’in “Diken üstündeyiz” haberinde de yine Anayasa Mahkemesi’nin 11 asıl üyesinin fotoğrafına yer verildi. İsmi açıklanmayan üyenin şu sözleri ise adeta kartel gazetelerini tarif ediyor: “Bu tür haberlerin çok vahim sonuçları olabilir. Danıştay saldırısı en somut örneği. Ayrıca ‘Şu üyeyi şu kişi atadı, dolayısıyla onun oyu böyle olur’ gibi yorumlar yapılıyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Kesinlikle doğru değil.” Oysa üyenin şikayet ettiği haberler daha iddianamenin kabul edildiği gün Radikal dahil kartel gazetelerinde yer almıştı. Kartel bu haberlerinde, mahkeme üyelerinin fotoğrafları eşliğinde isimlerine yer vermiş, hangi Cumhurbaşkanı tarafından atandıklarını belirtmiş ve kapatma iddianamesinin kabulünde kimin ne yönde oy kullandığını sıralamıştı. İşte kartelin Anayasa Mahkemesi üyelilerini hedef gösteren o haberleri.

İŞTE O HABERLER

15 Mart 2008-Milliyet: “İŞTE MAHKEMEDE KARAR VERECEK ÜYELER” başlıklı haberde Anayasa Mahkemesi üyelerinin isimlerinin yanı sıra üyeler hakkında kısa bilgiler verildi.

15 Mart 2008-Radikal: “GÖZLER BU HEYETTE” başlıklı haberde ise Anayasa Mahkemesi Başkanı ve diğer bütün üyelerin tek tek fotoğrafları yayınlandı.

Her fotoğrafın altına ise üyeler hakkında geniş bilgiler konuldu.

15 Mart 2008-Vatan: “AKP’NİN KADERİ SEZER’İN ATADIĞI ÜYELERİN ELİNDE” başlıklı haberde kapatma davasında kararı verecek olan Anayasa Mahkemesi’nin 11 asıl üyesinin kimler tarafından atandığı belirtilirken üyelerin fotoğrafları tek tek afişe edildi.

16 Mart 2008-Akşam: “GÖZLER ARTIK BU 11’DE!” başlıklı haberde üyelerin fotoğrafları yayınlanırken, fotoğraflar numaralandırılıp, atamaları hakkında da bilgi verildi.

1 Nisan 2008-Hürriyet: “OY BİRLİĞİYLE” başlıklı manşette, AK Parti’nin kapatılması talepli iddianameyi oy birliğiyle kabul eden Anayasa Mahkemesi üyelerinin fotoğraflarına ve isimlerine yer verildi.


Hürriyet logosuyla nüfuz istismarı

Hürriyet logosuyla nüfuz istismarı NAZİF KARAMAN-ABDULHAMİT GÜLER
Ertuğrul Özkök'ün eşi Tansu Hanım; yalı olayının Hürriyet'in kurumsal kimliği ile hiçbir ilgisi olmadığı, kendisi de Hürriyet'te çalışmadığı halde, Hürriyet logolu dilekçelerle belediye başkanına yazılar yazıp, "torpil" istemiş.


Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün Muğla Akbük’teki SİT alanında bulunan kaçak yalısına göz yumulması için, Hürriyet'le bir ilgisi olmadığı halde, Hürriyet gazetesi logolu kağıtlarla yalının bulunduğu bölgenin belediye başkanına torpil talep eden yazılar gönderildiği belgelendi.

Akbük’ün bir dönem mücavir sınırları içerisinde bulunduğu Yerkesik’in eski Belediye Başkanı İlker Toksöz, Ertuğrul Özkök’ün yalısıyla ilgili, başkan olduğu dönemde kaçak yapıya göz yummadıkları için çeşitli baskılara maruz kaldıklarını belirtti. Hürriyet Gazetesi Ege temsilcisinin, Ertuğrul Özkök’ün eşi Saliha Tansu Özkök’e “vekaleten” belediye başkanına “torpil” isteğiyle gönderdiği “Hürriyet logolu” mektuplar da başkanın bu sözlerini doğruladı. Dönemin Hürriyet Ege Temsilcisi Nedim Demirağ imzalı dilekçelerde, Ertuğrul Özkök’ün villası için başkandan kelimenin tam anlamıyla torpil isteğinde bulunuluyor.

İŞTE, TORPİL İSTEYEN DİLEKÇELER

08.07.1998 tarihli dilekçede, Yerkesik belediye encümeninin kaçak inşaat çalışması sebebiyle Tansu Özkök’e keşmiş olduğu 1 milyar TL cezanın “ağır bir bedel” olduğu iddia edilerek, “Sizden ricam, değerli encümen üyelerine konunun hassasyetini anlatarak, encümenin kesmiş olduğu cezanın sembolik bir meblağa indirilmesidir” deniliyor. Nedim Demirağ’ın, “konunun hassasiyeti” derken neyi kastettiği ilginç bir nokta olarak göze çarpıyor. Hürriyet gazetesi logosunun yer aldığı benzer bir başka dilekçenin tarihi ise 13.11.1998. Dilekçede, “Bizim bu işle uğraşan her kimse, lütfen ağırlığınızı koyup, haksız uygulamalardan vazgeçmesi için yardımcı olunuz” şeklinde açıkça ayrıcalık isteyen cümleler yer alıyor. Başkana gönderilen Hürriyet logolu buna bezer çok sayıda yazı bulunuyor.

DÖNEMİN BELEDİYE

BAŞKANI BASKIYI DOĞRULADI

Vakit’e konuşan Yerkesik eski Belediye Başkanı İlker Toksöz, baskıları ve torpil talep eden mektupları doğruluyor. Birinci derecede SİT alanı olan bölgede yöre halkına nasıl inşaat izni verilmiyorsa, Ertuğrul Özkök ve diğer şahıslara da müsaade verilmediğini kaydeden eski başkan İlker Toksöz, köylülerden gelen “Biz zeytinliğe kulübe bile koyamazken, Ertuğrul Özkök nasıl SİT alanda inşaat yapıyor” şeklindeki şikâyet üzerine Ertuğrul Özkök’ün villasındaki yasadışı yapılaşma konusunda gereken adımları attıklarını anlattı.

“ÖZKÖK’ÜN VİLLASIYLA İLGİLİ BASKI GÖRDÜK”

“Yerinde inceleme yaptık. Yağhane binasının duvarının üzerine 60-70 cm ek yapılmıştı. Yeni duvar yapmış, normalde yapamaz. Para cezası kestik, inşaatı durdurduk ve mühürledik. Sonradan encümenden yıkım kararı aldık. Gereken işlemi yaptık. Yasal işlemleri yaptıktan sonra fazla çıkılan duvarı yıktılar. Para cezasını ödediler. Sonradan Anıtlar Kurulu’ndan nasıl izin aldılar bilemem” diyen İlker Toksöz, yasal süreç devam ederken çeşitli odaklardan baskı gördüklerini, Ankara’dan çok etkili yerlerden bile telefonlar geldiğini vurguladı. Toksöz, “Ertuğrul Özkök’ten değil de, büyüklerden baskı gördük. ‘İdare edin, biraz yardımcı olun’ gibi şeyler söyleniyordu. Adamları falan geliyordu” şeklinde konuştu ve şunları ekledi: “Ertuğrul Özkök gibi aydın bir kişinin daha hassas davranması lazımdı.

“KAÇAKLA MÜCADELE EDİNCE HEDEF OLDUK”

1997’de Yerkesik Belediyesi mücavir alanı içerisine alınan Akbük Koyu’nun, nasıl olduysa DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti döneminde Sarnıç Köyü’ne devredildiğini ifade eden İlker Toksöz, “Bizden önce koyda isteyen istediğini yapıyordu. Beldemiz mücavir alanı içine alınınca, koyda kaçak yapılaşma dönemi bitti. Bunun üzerine ne yapıp edip koyu mücavir alan statüsünden çıkardılar. Elimizden aldılar” dedi. Bilindiği gibi Koç Üniversitesi’nin içinde bulunduğu Mavromoloz Ormanı da, Sarıyer Belediyesi’nin Koç Üniversitesi’nin bu ormandaki yasadışı taleplere olumsuz cevap vermesi üzerine, Anasol-M hükümeti döneminde ANAP’lı Göktür Belediyesi mücavir alanına geçirilişti.

DEMİRAĞ BELGELERİ İNKAR ETTİ

Belediyeye gönderilen rica mektuplarında imzası olan dönemin Hürriyet Gazetesi Ege Temsilcisi Nedim Demirağ ise belgeleri inkar etti. Yalı ile iglili Anıtlar Kurulu’yla kendisinin görüştüğünü kabul eden Demirağ, belediye başkanına hiçbir şekilde ricada bulunmadığını ve görüşmediğini savundu.

• Yarın: Ertuğrul Özkök'ün

mabedi(!) de kaçakliye ayrılmazsa, 4 yıl süreyle görev yapacak.